|
|
Bir yüreğin sesi
Pazar gününden beri Türkiye'de herkes ama herkes konuştu... Konuşması gerekenler de konuştu... Hiç konuşması gerekmeyenler de konuştu... Hani öyle kişiler öyle şeyler konuştu ki, sanırsınız bugüne kadar futbolu bu hale getirenler onlar değil.. Hani sanırsınız ki, iki lafın başında birbirlerine en ağır sözleri söyleyen, hakaret eden, ortamı geren, onları manşetlere taşıyan, en olmaması gereken yerlerde kavga çıkaran onlar değil... Bir kez daha anladım ki , Türkiye'de herkes her şeyi yapar... Sonra o yapanlar hiçbir şey yapmamışcasına ortaya çıkıp, atar, tutar, sallar... Ve sonra linç edilecek birileri bulunur... Topluca büyük bir iştahla linç edilir... Biraz da kendi kusurunu örtmek için yapılır bu linç... Dedim ya herkes ama herkes konuştu, en konuşmaması gerekenler konuştu. Ama ben tertemiz bir Beşiktaş taraftarının tertemiz duygularıyla anlattığı bir mektubu yayınlamak istedim... Sözlerindeki saflık ve temizlik çok etkiledi beni... Biliyorum sizi de etkileyecek kimleri mi eleştirmiş? Hatta yönetimi... Önemli değil! Onun söyledikleri temiz duygular... Ben onu dinlemek istiyorum... Herkes onu dinlesin istiyorum...
*** Türkiye'de 100 yıllık bir taraftar geleneğine sahip tek takım Beşiktaştır. "Yenilsen de yensen de; iyi gününde, kötü gününde " diyebilecek olgunluğa sahip tek taraftar bu takımın taraftarıdır. Bu taraftar için ışığın yedi rengi yoktur; gerçek, farklı yönleriyle gözükmez. Beşiktaş taraftarı için siyah ve beyaz vardır. "Gerçek taraftar" için önce insanlık sonra takımı gelir. Gerçek taraftar için takımından daha büyük bir başka grup ya da çete yoktur! Gerçek taraftar bilet parası ya da bunun gibi şahsi küçük çıkarlar için takımını satmaz... Gerçek taraftar yönetiminin arkasında durur, hiçbir şekilde ona arka çıkmaz. Gerçek taraftar rakibiyle birlikte, yan yana, gerekirse kol kola maç seyreder. Gerçek taraftar için önce ahlak gelir. Onun tezahüratı rakibe takılmak onun dikkatini dağıtmak içindir. Gerçek taraftar, karşısındakiyle yüz yüzeyken söyleyemeyeceği şeyi karşı tribünde veya sahada diye insanlara söylemez. Gerçek taraftar, annesi, karısı, kardeşi ve çocuğuyla maça gitmek ister... Gerçek taraftar için futbol sevgisi büyüktür, ama hayatın ta kendisi veya hayattan daha önemli değildir. İşte bu taraftar gerçek taraftar olmak için mücadele ederken onun önüne sunulanlara isyan etmektedir:
1. Bu taraftar, eşiyle çocuğuyla maça gidememekte, birtakım insanlar tarafından desteklenen gruplarca sürekli stadyum kapısının içinde tehdit altında kalmaktadır. Bu neresinden bakılırsa bakılsın yönetimin suçudur. Herkesin aldığı bilet numarasındaki yerine oturabilmesini sağlamak, buna karşı çıkanı stadın dışına atmak için " sonucu ne olursa olsun " önlemler almaya başlamalıdır.
2. Her ne kadar kendi kabul etmese de yaşanan birçok olayın müsebbibi basın dır. Basın bir an önce ortamı germeyi bırakmalı, takımların yakasından düşmelidir. Yönetim ve futbolcuların özel hayatlarıyla oynamadan önce yaptığı karşılıksız ve yalan haberlerin hesabını bir an önce vermelidir. Bu taraftar bundan sonra yapılan her yalan haber için her basın organından tekzip isteyecektir.
3. Federasyon ve Merkez Hakem Komitesi gibi kurumlar, yanlı davranışlarının taraftarı gerdiğini ve damlaya damlaya göl olur sözündeki gibi insanların beyninde minik hasarlar bıraktığını anlamalıdır. Bugün çıkan her kavganın arkasında ; verilen ve verilmeyen kararların, çalınan ve çalınmayan düdüklerin, minik hesaplarla çıkar çatışmalarının olduğunun unutulmaması gerekir.
4. TV ve yayıncı kuruluşlar için reyting değil, bu ligin doğru ve dürüst bir biçimde gitmesi gelmelidir. Zira eğer bu lig bu gibi şeylerle dibe vurursa altın yumurtlayan tavuk kesilecek ve ortada kalan kazlar da basının bekasına yetmeyecektir.
5. Siyasi partilerin ve yöneticilerin mafya ve siyaseti bu gibi aktivitelerin içinden söküp alması şarttır. Milyarlarca doların döndüğü bu pazarın doğru işlemesi, özellikle devletin şu zor günlerinde işine gelecektir. Ama birkaç seçim bölgelik oy kavgası uğruna milyonların sevgilisi futbol giyotin altına yatırılmamalıdır.
6. Ve diğer kulüplerin yöneticileri, saldırı başlatmadan önce o çok önemli sözünü hatırlamalıdır : "İlk taşı aranızda en günahsız olan atsın..."
Saygılarımla, Görkem Coşkuner
|