Yârim keskin bıçak!
İstanbul'a sabahın erken saatlerinde kar yağmaya başladı. İstanbul bembeyaz bir kar örtüsünün altında kaldı. Şehrin bütün "çirkinlik"leri bir anda örtüldü. Beyazın hakim olduğu sessiz ve dingin bir sonsuzlukta akıyordu sanki zaman. Ve fakat... Aynı anda daha önce olmayan başka olumsuzluklar ortaya çıktı. Şehrin daha önce hızla akan ana arterleri tıkanmaya başladı. Yarım saatte gidilen yerlere üç-dört saatte gidilemez oldu. Evlerde üşündü. Televizyonlar "olağanüstü durum yayını"na geçti. Arşivlerden "Beyaz başlıkları çıkarıldı. Tozları silkelenip ekranların ve gazetelerin baş köşelerine yerleştirildi. İstanbul'a sabahın erken saatlerinde kar yağmaya başladı. Türkiye'ye kış geldi. O meşhur söz; bir kez daha bütün "azamet"iyle kanıtlandı ki: "İstanbul'a kar yağmadan Türkiye'ye kış gelmez"di. İstanbul'a kar yağmadan, kış; televizyonların ve gazetelerin manşetlerinde hak ettiği yeri asla bulamazdı. Herkes de biliyordu ki, kar; birkaç haftadır, ülkenin ortasından çekilen çizginin doğu yakasında hükmünü "azar azar" icra ediyordu zaten. Lakin... Geçtik Kars'ı Erzurum'u; ülkenin başkentinde bile bir karış boyundaki "kar"ın, İstanbul'daki "serpinti" kadar esamisi okunmuyordu. Medya neredeyse başkent de değil; dünyanın merkezi orasıydı. Kameralar nereye çevriliyse, radyolar nereden ses veriyorsa, rotatifler nerede dönüyorsa; orasıydı dünyanın merkezi. Bu yazı da "dünyanın merkezi"nden yazılıyor mesela; şimdi, şu anda... Türkiye'ye kış gelmiştir, besbelli... Pencereden öyle görünüyor.
*** İstanbul bembeyaz bir örtünün altındadır şimdi. Yaşanan bütün olumsuzluklara karşın kar da yakışıyor işte, dünyanın bu en güzel metropolüne... Etekleri az-biraz çamurlansa da; şehir, beyaz gelinliğini kuşanmış oluyor sabahın serinliğinde... Gelinlik bu şehre yakışıyor. Lakin... Beyaz duvağa bulanmış kan izleri içini acıtıyor seyredenlerin. Üstelik 16 yaşında bir çocuğun kan izleri... Yüreğindeki takımı; kısacık hayatında, ilk kez "canlı canlı" görebilmenin heyecanı yarım kalmıştır, keskin bir bıçağın darbelerinde. Oysa... Tuttuğu takımın renkleri gibi, bu şehrin de "siyahla beyaz kadar" yaman çelişkileri vardı. Gece; siyahında "sonsuz bir karanlık" ta noktalandı bütün heyecanlar. Sabaha uyanabilse; "sonsuz beyaz" lığıyla da tanışabilecekti işte. İstanbul; "siyahla beyaz"ın hasretine son veren keskin bir bıçak oldu gecenin ortasında.
*** İstanbul'a kar yağmadan Türkiye'ye kış gelmez. Ondandır! Ülkenin en büyük cinayetleri İstanbul'da işlenir! Kameralar ve rotatifler nerede konuşlandıysa; orada yazılır "ölüm ve hayat"ın hikayeleri... Suç üstü yapılır kunduranın konçunda saklanmış keskin bıçağın kan izlerine... "Münferit"tir der geçilir... Haberin var mı kameralar; o stadın dışında, öteki statlarda neler oluyor; haberin var mı? Haberin var mı; statların dışında, bu şehrin varoşlarında ve bu şehrin bilcümle sokaklarında neler oluyor haberin var mı? Haberin var mı "naklen yayın" kameraları; bu şehrin dışında ve bu ülkenin öteki şehirlerinde olanlardan? Öteki şehirlerin mahallelerinde, sokak aralarında neler oluyor; haberin var mı? Yirmi yaşında "çocuk"ların zulalarına "keskin bıçak"ları kim sokuyor gizlice? Şiddeti kim sokuyor içlerine ve zihinlerine, haberin var mı? Nefreti kim sokuyor yüreklerine "yâr" in yerine?
*** Üşüdü mü içiniz? Sokağınıza kış gelmiş olmalı! Ondandır...
|