| |
|
|
Tavuklara karşı biraz anlayışlı olalım..
Sofra da bazen nostaljiye neden olabilir. Bunu SABAH'ın Aktüel Pazar ekindeki sütununda, "Lades"i hatırlatırken pek güzel yakalamıştı lezzet yorumcusu Ahmet Örs... Ancak bana göre, lades kemiğine dayanan yazısında, tavuklara karşı, biraz ölçüsü kaçmış, hatta ırkçı ifadelerle yaklaşmıştı. Ahmet Örs'e göre, bahçemizde besleyecek olsak bile isim vermediğimiz, yani kedi, köpek veya at gibi duygusal olarak bağlanmadığımız bir evcil hayvan olan tavuğu yerken, hiç acıma duygusu yaşamazmışız. Ayrıca boynu kesildikten sonra bile hâlâ koştuğuna göre, "Salak" bir hayvan olduğu belliymiş tavuğun. Tavukların da duyguları ve düşünceleri olduğunu sanıyorum. İnsanoğlu bunu binlerce yıl gözlemiş olmalı ki, insanları tavuklara benzeten özdeyişler oldukça fazladır. Genç ve güzel kadınlara her dilde "Piliç" denilmesini, herhalde horozlar öğretmedi insanlara. Şişinen erkeklere "Horoz gibi" denilmesi, bazıları için "Aç tavuk kendini arpa ambarında sanırmış" şeklinde benzetmeler yapılması, tavukların da kişilik sahibi olduklarının kanıtı değil midir? Bunun en fazla farkında olanlar galiba karikatüristler. Örneğin yağda yumurta yapan bir tavuğu gören iki tavuğun, dehşet içinde "Bu galiba yamyam" diye gıdakladıklarını, bir karikatürde gördüğümü hatırlıyorum. Bir başka karikatürde de, yanlarından geçen bir devekuşunu izleyen iki tavuktan biri diğerine, "Bu galiba manken. Bacaklarına baksana" diyordu. Neyse.. Ahmet Örs'ü vicdanı ile baş başa bırakıyorum şimdi. İnşallah rüyasına giren bir horoz vakitsiz ötüp, onu gün doğmadan uyandırmaz. Tavuk üretimini bir endüstri haline dönüştüren ve tavuklara Naziler'in "Toplama Kampları"ndaki hayatı yaşatanların da, ölçüyü kaçırmamaları gerekiyor. Böyle bir tavuk üreticisinin başına gelenleri belki siz de duymuşsunuzdur. Bu tavuk üreticisi, bir marifet yapmış gibi, arkadaşına koşup, heyecanla anlatmış: -Köşeyi döndüm. Tavukların genleriyle oynadım ve üç butlu tavuk ürettim, demiş. Aradan zaman geçmiş. Tavukçu sefil bir vaziyette sokakta yürüyormuş. Ona rastlayan arkadaşı "Bu ne hal. Hani üç butlu tavukla köşeyi dönecektin, ne oldu" diye sormuş.. Üç bacaklı tavuğu yaratan tavukçu perişan halde cevap vermiş: -Üç bacakları ile öyle hızlı koşuyorlar ki yakalayamıyorum onları, iflas ettim! "Lades" konusuna gelince. Ahmet Örs olayı pek güzel yakalamış. Paketlenmiş parça tavuklarla beslenen bugünün çocukları, bütün bir tavuğun ne olduğunu bilmedikleri için, tavuğun göğsündeki lades kemiği ile lades tutuşmayı da oynayamayacaklar, demiş özetle. Özetle tavuk hayatımızın parçası ve sofraların en büyük lüksüydü. Bir yoksul aileye önemli bir misafir yemeğe geliyormuş, tavuk-pilav yapılmış.. Yemekten önce anne üç çocuğunu uyarmış: -Hepimize yetecek kadar tavuk ve pilav yok. Size tavuk ve pilav vermek için tabağınızı uzatın dediğimde, "Biz tavuk yemiyoruz" deyin. Buna karşı tatlılardan, payınıza düşenin üç katını vereceğim. Tavuk-pilav dağıtılırken çocuklar denileni yapmışlar. Tatlı gelince tabaklarını uzatmışlar. Anne sert sert bakmış onlara, -Tavuk-pilava hayır diyene tatlı da yok, demiş.
|