En büyük bayram bizim bayram...
Nasıl nefret ederim 'bizim zamanımız' diye başlayan cümlelerden... Hep dilimin ucuna gelecek gibi olur, 'Hadi be saçmalama neyin zamanı' diye uyarırım kendimi. Tamam madem öyle, şöyle yapalım; 'bizim zamanımızda' diye değil, 'neden bayramlarımızı heyecanla beklemiyoruz?' diye sorarak başlayayım. Neden artık tatil gibi bakıldığını da bilmek istiyorum. Artık sevdiklerimize ayıracağımız zaman değil, kırgın olduğumuz insanlarla barışma zamanı da değil, çocuklarımızın iple çektiği zaman hiç değil hele... Bana ne ya, şu hayatta bir kerecik bu hakkımı kullanacağım! Çünkü ne yaparsam yapayım bizim zamanımız geliyor aklıma... En başta da bayramlık pabuçlar nedense... Bayramın en büyük özelliğiydi o. Bir-iki hafta önceden alınan ve asla bayramın ilk gününe kadar giydirilmeyen pabuçlar... O zaman kıymetini bildiğimi zannettiğim o pabuçların ne büyük mutluluk kaynağı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Allah'ım ne heyecanlanırdık; bayram sabahını iple çekerdik.. Sadece pabuçlar mıydı bizi heyecanlandıran? Yeni kıyafetler, sıraya girip el öpmeler... Mutlaka ya bir akrabamızda olurduk ya da bizde akrabalar... Sabah gün ağarmadan uyanırdık. - Anne ya ne zaman giyineceğiz? O pabuçları sabaha kadar giyer çıkarırdım. Abartıp yatağıma aldığımı biliyorum. Hepimiz iki dirhem bir çekirdek giyinir; önce annemizin-babamızın elini öperdik. Telaş olmasın diye genellikle akşamdan yıkanırdık. Ve en heyecanlı an! Babamızın elini öptükten sonra elimize sıkıştırılan bayram harçlığı.. - Sana kaç lira verdi babam? - İstersen birleştirelim mi? (Bu birleştirici girişimci hep ben olmuşumdur.) - Niye ki? - Daha büyür paramız... - Hayır! - İyi tamam sen bilirsin. Görürsün senden daha çok biriktireceğim, pişman olacaksın. Amcalar, halalar, teyzeler, dayılar hepsi hala aklımdadır. Mesela rahmetli Rüştü Dedem... Cimri miydi neydi? Yedi yaşımdaki bayramlarda da 2.5 lira, yedi yaşımdaki bayramlarda da 2.5 lira, 14 yaşıma geldim hala 2.5 lira... 15 yaşımda dayanamayıp 'Biri dedeme şu enflasyonu anlatsa' itirazları. Ailedeki en bonkör Yalman Dayım. Bayramın her günü elini öpüp her seferinde harçlık almayı becerdiğim yegane isimdi; nur içinde yat dayıcığım. Hiçbir komşudan istisnasız boş dönmek yok! Daha mı zenginmiş insanlar o zaman? Babacığım bir sürü para bozdururdu, annem şeker ve mendil yığardı bütün eve. Kapıya hiç tanımadığımız çocuklar gelir, hiç boş dönmezlerdi. Ben de zaman zaman uyanıklık yapıp o çocukların arasına karışır kapı kapı dolaşırdım. Amacım paraları birleştirmeye yanaşmayan abime savurduğum tehditleri boşa çıkarmamaktı. Sabah en geç 10'dan sonra aralıksız misafirler gelirdi; gece 12'ye kadar sürerdi. Ne kadar misafir o kadar kazanç. Şahane baklavalar yapılırdı. Bazen misafirlere yapılan baklavaların altlarını gizlice yiyip üstlerini bıraktığımızda, tepsideki baklavalarda bir boy farkı olurdu tabii. Bayramın son günü bütün hasılatlar ortaya dökülür yeni pazarlıklar başlardı. Annem: - Kaybedersiniz o kadar parayı, verin ben size biriktirip bittikçe paranızı vereyim. - Hiç gerek yok, kaybetmem. İsterseniz deneyin; sakladığım yeri bulana hepsini vereceğim. - Hey bisiklet alalım mı; sende kaç lira oldu? - Ben çikolata da biriktirdim baak.. Ben bu bayram İzmir Sürmeli Efes Oteli'ndeyim. Her zamanki gibi çok sevdiğim arkadaşlarım da benimle birlikte. Bayram dönüşü anılarımızı paylaşacağız ama şunu hiçbir zaman unutmayalım: Bu bayram sevdiklerimizi hatırladığımız, onların gönlünü aldığımız, özellikle de bizim için çok değerli çocuklarımızın, büyüdükleri zaman hatırladıklarında mutlulukla gülümseyecekleri izler bırakabilecek bir bayram olsun.
|