| |
|
|
Aydın olmak kolay, bilinçli olmak ise zor!
Canan Barlas Tercüman'daki köşesinde, "İşadamları aydın olabilir mi" sorunsalını irdelemişti dün. Bana göre Türkiye'de işadamlarının (veya sermayenin) aydınlanmaktan çok, bilinçlenmeye ihtiyacı var. Alışılmış tekerlemeyi tekrar edip, "Zaten Türkiye'de burjuvazi yok ki" demek istemiyorum. Sözünü ettiğim "Bilinç" de "Sınıfsal bilinç" değil. Örneğin temel hak ve özgürlüklere sahip çıkma bilinci.. Bunların arasında tabii ki "Mülkiyet Hakkı" da var. Örneğin "Hukukun Üstünlüğü"ne uzanan yolda, yürekli ve kararlı davranmak. Örneğin genel ahlak kurallarının her alanda geçerli olmasına özen göstermek. İş hayatında, içeriden ticareti, haksız rekabeti, ihaleye fesat karıştırmayı ve benzer davranışları ahlak dışı görmek. Ve tabii demokrasiden yana olmak.. Tabii ki istisnalar var. Ama genel görüntüde Türk işadamları, bilinçli bir toplum kesimi görüntüsü veremediler yaşanan yakın geçmişte. Sondan başlayalım. 28 Şubat döneminde siyasetin ve sermayenin kirletildiği günlerde, olup bitenleri sessizce izlediler. Olup bitenlere destek verdiler. Şimdi de o dönem kahramanlarının mallarının satılmasına, makabline şamil öfke yasaları ile mülkiyetlerin delinmesine, o dönemde destek verdikleri kişilerin Ağır Ceza mahkemelerine, Yüce Divan'a gönderilmelerine, sanki kendi dünyaları dışındaki olaylarmış gibi bakıyorlar. Daha kötüsü de var. Doğum günlerinin, yılbaşıların beraber kutlandığı yalılardaki, villalardaki tabloları TMSF haraç mezat satarken, eski dostların bunları satın almak için yarıştıkları da görülüyor. Ya da, yıllardır aynı sahada rekabet etmeleri gerekirken kartel kurup rekabeti yok edenlerden ayakta kalanlar, devrilenlerin mallarına, mülklerine ve hatta yaşayabilmelerine göz dikmiş durumda. Sözünü ettiğimiz "Bilinç"in gereği, "Aynı işler benim de başıma gelirse, beni de kurtlar parçalar" gibi düşünmektir. Veya "Rakiplerimin yok olması tehlikelidir. Rakipler yok olur ve tek başıma kalırsam, sonunda benim de yok edilmem daha kolaylaşır" hesabı yapmaktan geçer, bilinç sahibi olmak. Şimdi moda, AK Parti iktidarına yaranmak için, kendine bir "AB Misyonu" edinip, haldır haldır Avrupa başkentlerini dolaşmak. Sanki demokrasi rafa kaldırılırken AB yoktu.. Turgut Özal'ın yanından, Demirel'e, Tansu Çiller'e, Mesut Yılmaz'a atlayan portreleri bir düşünün.. Papatyaları, kasımpatlarını hatırlayın. Tabii ki istisnalar var. Eğer "Aydın Olmak"tan kasıt, Montaigne'i okumak, Debussy'yi dinlemek, Paris'in Rive Gauche'unu Champs Elysee'den daha çok benimsemekse, tabii ki aydın işadamları da var. Ama bu çağda, aydınlanmanın, gelişmenin, değişimin lokomotifinin "Sermaye" olduğunu, globalleşmenin ancak demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü olguları ile var olabileceğini bilenler çoğunlukta mı? Böyle işadamlarının sayısı arttıkça, nasıl olsa aydınlar da fazlalaşır.
|