| |
|
|
Fikir mi yumurtadan, yumurta mı fikirden çıkar?
Yazar arkadaşım Emre Aköz'le sayısız ve bence önemli konularda anlaşıyoruz. Ama mesele "Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar" benzeri konulara dayandığı zaman, Emre Aköz'ün bir anda başkalaştığını görüyorum. Bu, "Tavla şans oyunu mu, yoksa bilgi oyunu mu" konusunda böyle oldu. Tamer Karadağlı'nın kırdığı cevizi kamuoyu ve eşi öğrenince kopan gürültüde, Emre Aköz işi getirip "Kadın dırdırı"na dayadı ve Karadağlı'nın müebbeden kadın dırdırına (yani eşinin dırdırına) mahkum olduğunu yazdı. Şimdi de "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak" konusu üzerine benim söylediğim "Yanlış bilgi ile saçma fikirlere sahip olunur" cümleme iki gündür takılmış durumda. Son olarak önceki gün de şunları yazmıştı: -Canlı ve cansız doğasıyla, toplumu, tarihiyle, fiziğiyle, kimyasıyla evren sonsuzdur. Bu sonsuz evrenin bilgisi de sonsuzdur. O halde bilgi edinmek için önce bu sonsuzluğun belli bir bölümüne bakmamız gerekir. İyi ama nereye bakacağız? Ve niye oraya bakacağız da, başka bir yere bakmayacağız? Demek ki önce bir fikre ihtiyacımız var. -Peki bu 'fikir' nereden geliyor? Cevap: İhtiyaçlardan, inançlardan, dilden, ideolojilerden, çıkar çatışmalarından, hatta psikolojik takıntılardan... Mesela... Bir kişi önce hayattaki eşitsizliklerden rahatsızlık duyar. Ardından bu dengesizliğin toplumsal kökenini aramaya başlar. Siz Marx'ın eserlerini okuduktan sonra sosyalist olan kaç kişi gördünüz? -Çok basit bir örnek daha vereyim: Geminin kalkış saatlerini bildiğin için deniz yolculuğuna çıkmazsın; gemiyle seyahat etmek gerektiği için tarifeyi öğrenirsin. Olayın esası budur. Evet, durum böyle. Emre Aköz'ün savına göre Amerika'nın 1492'de Kristof Kolomb tarafından keşfedildiğini "Bilmeyebilirsiniz" ve parlak "Fikirlerinizle" siz her gün Amerika'yı yeniden keşfedebilirsiniz mesela. Ya da Kristof Kolomb'un kendisi Amerika'yı keşfettiğini "Bilmediği" veya sadece buranın Hindistan veya Çin olduğu "Fikrine kapıldığı" için, keşfettiği kıtaya Floransalı Amerigo Vespucci'nin adının verilmesine sonsuza kadar razı olur. Problemin çözümü "Bilgi"de değil "Yanlış veya eksik bilgi"dedir özetle. Tabii ki her insan geceleri de ışık arar. Ama önce ateşi, sonra da elektriği bilmezse hep karanlıkta kalır. Çağlar geçse de hep fikirle, ateş veya elektrik bulunabilse bile, bu doğru mudur? Ya da kendi tarihinizi yanlış veya eksik bilirseniz, "Türkiye", "Türklük" ve benzeri olguların, bundan 100 yıl önce de tartışıldıklarından haberdar olmaz ve temcit pilavını yeniden ateşe sürersiniz. Bakın işte mesela değerli bilim (veya bilgi) adamı Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu, geçen hafta Zaman'daki yorumunda, 1906'da Abdullah Cevdet Bey tarafından kaleme alınan ve bir Ermeni Osmanlı vatandaşı ile yapılan hayali bir diyalogu nakletmişti. Ben de aynen aktarıyorum: "- Ermeni'ye sorarım: Sen nesin: - Osmanlı. - Bu isim nereden geliyor? - ... Osman hanedanı tarafından Türkiye ve Türkiye teb'asına verilmiş isimdir. - Sevgili vatandaş, müsaade et sana sorayım: Peki, Türkiye kelimesini biliyorsun değil mi? - Evet... - A iki gözüm vatandaşım, o halde böyle bir hanedan-ı istibdad ve fesadın namını taşımaktansa şimdi tavsif ettiğin milletin namına nisbeten Türkiyelilik, Türklük namını taşımak evla değil mi? Sen Ermeni'sin, ben Kürd'üm; fakat Şura-yı Türkiye'de senin de benim de milletvekili, meb'us olarak bulunmaya hakkımız var. Türkiye hepimizin vatan-ı müşterekimiz değil mi?" Şimdi bunları bilmeden, sadece fikir üreterek soruna yaklaşırsanız, durum "Dön baba dönelim, hacılara gidelim" gibi olmaz mı yani?
|