|
|
Reklamı "duble" yapmanın yolları
Kent şekerleme reklamının sevimli ayakkabı boyacısı Emre Kobal'ın gerçek yaşamda çiçek satan bir ailenin mütevazı şartlarda hayatta kalmaya çalışan minik oğulları olduğunu ve hayalinde bir "bisikleti" yaşattığını Günaydın'da okudunuz. Haber, daha sonra bir kampanyaya dönüştü. Başta reklam filmini çeken Sinan Çetin ve bisiklet firması sahipleri olmak üzere pek çok duyarlı vatandaş Emre'ye yardım etmek için kuyruğa girdi. Minik Emre şimdilerde küçük bir bisiklet filosuna bile sahip. Geleceği ise şimdiden garanti altında... Benzer bir "reklam olayı" ise birkaç yıl önce yine Kent Şekerleme'nin kampanyası sırasında yaşanmıştı. Bayram günü evlerinde umutsuzca yakınlarını bekleyen iki yaşlının görüntüsü hepimizi duygulandırmıştı. Ama daha sonra yaşlı dedenin gerçek yaşamdaki öyküsünün çok daha dramatik olduğu ortaya çıkmıştı. Reklamdaki yaşlı amca Tulu Yunak, ünlü oyuncu Sema Yunak'ın yıllardır görüşmediği babasıydı ve küslük nedeni bir aile cinayetiydi... Haber ve dolayısıyla "reklam" günlerce gazetelerin manşetlerinde yer almıştı.
TESADÜF OLABİLİR AMA... Tabii ki her iki "oyuncu seçimi" de tamamen "tesadüf"ten ibaret olabilir. Ama bu iki kampanya, gelecekteki reklam filmleri için yapımcı ve yönetmenlerin kafalarında birer ampul yakmış olmalı. "Dramatik öyküsü olan" birini bulacaksın, reklam filminde oynatacaksın, sonra haberi patlatıp, kampanyanın etkisini ikiye, üçe katlayacaksın... Neden olmasın? Hazır söz reklam sektöründeki taktiklerden açılmışken, "ilginç bir manevradan" daha söz edeyim. Malum, Turkcell haftalardır "Bas Konuş" sistemini tanıtan bir kampanya yürütüyordu. Haluk Bilginer, Gülse Birsel ve Reggea Oktay'dan kurulu "Cell"giller, Kadir Çöpdemir ve saz arkadaşlarıyla birlikte ekranları şenlendiriyordu. Bu tanıtım kampanyası Turkcell'e binlerce dolara mal olmuştu. Ama sonra ne oldu? Avea, 30 saniyelik bir reklam filmiyle "Siz daha test yapın, biz uygulamayı başlattık bile" deyip, Turkcell kampanyasının kaymağını mideye indiriverdi! Reklam sektörü ucu bucağı olmayan bir satranç tahtasına benziyor. Kazanmak için kurnaz olmak, birkaç hamle ötesini görebilmek gerekiyor.
|