|
|
|
|
|
|
Gerçek dostluklar
Ramazan'ın gönlümüzü ve ruhumuzu ferahlatan günlerinde paylaşılan, dostluk ve arkadaşlık olunca hayat daha da güzelleşiyor. Her gün iftarımızı ve sahurumuzu, böylesine paylaşımların vesilesi yapmak hepimizin amacı olmalı. Gelin bugünlerde gerçek dostluklar kurmak için bir adım atalım.
Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. "Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman, her seferinde bu tahta perdeye bir çivi çak" demiş. Genç, birinci günde tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendini kontrol etmeye çalışmış ve her geçen gün daha az çivi çakmış. Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş. Gence "Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi çıkart" demiş. Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki bütün çiviler çıkarılmış. Babası ona "Aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak; çok delik var. Artık geçmişteki gibi pürüzsüz ve güzel olmayacak" demiş. Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara, delik bırakır.
DELİK AYNI KALIR Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik aynen kalacak, kapanmayacak. Bir arkadaş ender bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir; ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur; seni dinler; sana yüreğini açar." Akıp giden hayatın içinde dostlarımızla, arkadaşlarımızla ve ailemizle olan ilişkilerimizi gözden geçirdiğimizde çivi delikleri görüyorsak, biran önce ilişkilerimize çeki düzen vermek zorunda olduğumuzu anlamamız gerekiyor. Öyle ki, ne zaman sonlanacağını bilmediğimiz nefeslerimizin, en sonuncusunu tükettiğimizde herkesin ardımızdan yaşlı fakat güleç gözlerle bizi hatırlamasını istiyorsak, yaşarken güler yüzümüzü ve tatlı dilimizi etrafımızla paylaşmalıyız. 'Hepimiz Mevlana Celaleddin Rumi'yi biliriz. En büyük dostu Şems-i Tebrizi'yi de. Onların dostlukları o kadar ileriydi ki, bu dünya iki erkek arasında böyle bir dostluğa bir daha şahit olmadı. Şems, birçok defa Mevlana'dan ayrılıp, birçok defa onunla buluştu. İki dost arasındaki ayrılıklar her ikisine de hasret ve ızdırapların en acısını tattırıyordu. Böyle bir ayrılık zamanında nihayet birinden biri yollara düşüp deli gibi öbürünü arayıp, buluyordu. İşte Mevlana, Şems'i böyle ararken, bir gün Tebriz'de bir Yahudi, karşısına dikiliverdi: "Müjde ya Mevlana, Şems geliyor!" Ve Mevlana, ne kadar malı ve mülkü varsa bu Yahudi'ye hediye etti...
DOST İÇİN CANIMI VERİRİM Dediler ki: "Yahudi seni aldattı ve bütün malını aldı. Ortada ne Şems var, ne bir şey. Gelen giden yok. Yahudi sana yalan söyledi!" "Biliyorum" dedi Mevlana. "Ben malımı ve mülkümü, bu sözün yalanına verdim, doğrusuna canımı vermem lazımdı" Gerçekten dostluk mevzuuna, o gün bugün, bundan daha güzel bir örnek gösterilemedi. İşte böyle olur gerçek dostluklar, arkadaşlıklar, sevgiler. Böyle bir sevgiyle inşaa edilen aileleri kim dağıtabilir. Böylesine muhabbetle kurulan işler, ortaklıklar nasıl bozulabilir? Asla bozulmaz ve zarar görmez. Ramazan'ın gönlümüzü ve ruhumuzu ferahlatan günlerinde böyle dostlukların, böyle arkadaşlıkların başlangıcı için çaba göstermemiz gerekmez mi? Her günkü iftarımızı, sahurumuzu bu amaç ve amaca vesile kılmak ne kadar anlamlı olur. Hadi gelin bu günlerde gerçek dostluklar inşa etmek için bir adım atalım. Mutlaka karşılığı çıkacaktır.
Adem Özbay
|
|
|
|
|
|
|
|
|