Satır araları
Bu hafta yayınlanan "Yargıtay Muhtırası" daha çok konuşulacağa benziyor. 200'ün üzerinde üyesiyle Yargıtay Genel Kurulu'nun yayınladığı bildirinin amacı, Yargıtay'la ilgili "sistemli ve kararlı" olduğu iddia edilen "karalamaları" kınamak. Bildiriyi kaleme alanlara göre, "karalama cephesi son derece geniş: "Bakan, milletvekili, TBMM Komisyon Başkanlığı" ve tabii ki "kişisel ikbal ve istikbal ya da ekonomik çıkar uğruna" bu davaya giren "basın ve yayın organları." Bundan anlaşılan, bazı Yargıtay üyelerinin Neşter 2 davasında çıkar grupları adına bizzat devreye girdiğini, Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya'nın (masumane sebeplerle olduğu anlaşılsa da) Alaattin Çakıcı'yla bağlantılı bir müteahhitle ilişkisini, halen ciddi ithamlarla soruşturulan Yargıtay Genel Sekreteri Ercan Yalçınkaya'nın Çakıcı ve Peker ekibiyle bağlantısını, araştırmak veya yazmak, gazetecilerin mesleki (ve vatani) görevi değil, tam tersine "yargıyı karalama" kampanyası. Gönül isterdi ki, Türkiye için böyle kritik bir dönemeçte kaleme alınan metin, yargıda reformdan, AB hukukundan, ya da en azından kurumların kendi iç denetim mekanizmalarının da söz etsin. Oysa herhangi bir özeleştiri yapmayı gereksiz bulan bildiriciler, çareyi başkalarını itham etmekte buluyor. Kamuoyunun bunu kabullenmesi zor. Bildirinin asıl canalıcı tarafı, özeleştiri noksanlığı ya da arkasına saklandığı komplocu üslup değil. Asıl mesaj, satır aralarındaki "rejim" uyarısı. Metin oldukça net: "Cumhuriyetin, yargının ve Yargıtay'ın değinilen nitelik ve yapısını içine sindiremeyen bazı çevrelerin, bunu değiştirme düşüncesi ile erkler arası dengeyi bozma, denetleyen vasfından rahatsız oldukları yargıyı yıpratma gayesi içinde oldukları görünmektedir." Yani? Yani şeriat, rejim tehdidi, takiyye, laiklik vesaire. Bugün Türkiye'de poliste, bankacılıkta, siyasette, kamu yönetiminde olduğu kadar, yargıda da reform ihtiyacı var. Üstelik tüm sektörlerde olduğu gibi, yargıda da, hatta Yargıtay'da da, kire bulaşmış bireyler var. Tüm bunları yok sayıp yargıyla ilgili kendiliğinden gelişen bir tartışmayı örtbas etmeye çalışmak, "rejimin bekçisiyiz" kisvesi altına saklanmak Yargıtay üyelerine yakışmıyor. Bildirinin satır aralarında ima ettiği şu: Biz laik bir kurumuz. AKP çevreleri bu yüzden bizi yıpratmaya çalışıyor; basın da aradan kar etmeye bakıyor. Neşter 2 davasındaki yüz kızartıcı ifadelerin medyaya yansıdığı bir günde, Yargıtay'ın bu üslubu doğru mu? Sağlıklı bir tartışma ortamı olması kötü mü? Kamuoyu mafyayı, dokunulmazlıkları, reformları konuşuyor. Bundan rahatsız olmak, "bizi eleştirseniz laiklik zedelenir" demek, ancak statükoyu korumak için yapılır. Dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da "statükonun dayanılmaz cazibesine" kapılmak kolay. Sistem devam etsin, imtiyazlar sürsün, vatanperver basın bunu yazmasın. Ama Tanrı aşkına! Türkiye'nin şu anki halinden bu kadar mı memnunsunuz? Yoksa toplumu bir ateş gibi saran bu değişim ve dönüşüm istediğini, birazcıcık da olsa anlayabiliyor musunuz?
|