Demokratikleşme şiddetin barınağı değildir
Cezaevinden çıkan eski DEP milletvekillerinin yeni bir parti kurma hazırlığı içinde oldukları basına yansıyan haberlerden anlaşılıyor. Bu partinin nasıl bir programa ve tüzüğe sahip olacağına dair de birtakım tartışmalar yapılıyor. "Demokratikleşmeden", "şiddetin dışlanmasından" ve "toplumsal talepleri esas kabul eden bir siyasi tutumun öne çıkarılmasından" yola çıkacak bir parti öngörüldüğü haberleri yayılıyor. Bu noktada öncelikle belirtilmesi gereken, "demokratikleşme" ile "şiddetin dışlanması" arasındaki hayati bağdır. Şiddeti açıktan ve doğrudan dışlamadan demokratikleşme savunusu yapmak, "demokrasiyi şiddetin yedeğine sokmaya çalışmak" demektir. Şiddet politikalarının gölgesinde bir demokrasi ise eşyanın tabiatına aykırıdır.. Peki bir toplumsal talebi savunduklarını iddia eden, demokratikleşmeden yana olduklarını ve şiddete karşı olduklarını söyleyen eski DEP milletvekilleri siyasetin bu en temel kuralına uymakta mıdırlar? Buna "evet" demek mümkün değil, "hayır" demenin önünde de ciddi bir zorluk yok. Çünkü, şiddete karşı olmaktan bahsedilirken, bundan kasıt, terör örgütü ile araya "mesafe" koymak olmuyor. Daha çok devletin uyguladığı söylenen şiddete gönderme yapılıyor. Üstelik, devletle terör örgütünü aynı zemin üzerinde ve eşit algılayan bir yaklaşım sergileniyor. Oysa demokratikleşmeden yana ve şiddete karşı olma konusunda gerçekçi ve sahici bir tutum üretmek istiyorlarsa, buna PKK ve Kongra-Gel dahil her türlü terör organizasyonunu ve liderliklerini lanetleyerek başlamalılar. Aksi halde demokratikleşme savunuları "demokrat" olmanın gereği değil, sadece terör örgütüne siyasi şemsiye sağlamaya dönük bir taktik olarak kabul edilir. Şiddete karşı olmaları da "barışçı" yaklaşımdan kaynaklanan bir tavır değil, terör faaliyetlerini güvenlik güçleri karşısında "dokunulmaz" kılmak için üretilmiş ucuz bir manevra olarak anlaşılır.
*** Demokrasilerde tek bir toplumsal talep olmamasından daha doğal bir şey yoktur. Demokratik sistem, farklı toplumsal taleplerin bileşkesidir. Toplumsal taleplerin siyasi temsile dönüştürülmesi, demokratik sistemin omurgasını oluşturur.. Bu nedenle demokratik siyaset çeşitli toplumsal katmanların varlığını kabul eder. Siyasal, kültürel, ekonomik ya da başka dinamiklerle oluşmuş toplumsal katmanların taleplerinin siyasete yansıması üzerinden çalışır. Fakat bu işleyişte esas olan her türlü toplumsal talebin bir bütünün parçası olduğunun anlaşılmasıdır. "Bütün"e karşı bir konum alan talepler demokratik düzen içinde doğal kabul edilemez. Toplumsal katmanların taleplerinin siyasete yansıması için çalışan "katman siyaseti" ile bir toplumsal grubu bütünden kopuk ele alarak, toplumun bütünlüğüne karşı duruş geliştirerek ortaya çıkan "klan siyaseti"nin birbiriyle ilgisi yoktur. "Katman siyaseti" demokratik toplum düzeninin doğal ve organik bir parçası iken, "klan siyaseti" demokratik toplum düzenini istikrarsızlaştırıcı bir faktördür. Eski DEP milletvekilleri terör örgütü PKK (Kongra-Gel) çizgisine açıktan karşı çıkmadan "demokratik siyaset" çizgisine ilerleyemez. Bu tabii onların sorunudur. Önem verdiklerini söyledikleri Kürt kökenli vatandaşlarımızı "klan siyaseti"ne mahkum etmeye çalışmalarının ahlaki yönü onların hanesine yazılacaktır.. Fakat birilerinin demokratikleşmeyi şiddete "barınak" üretmek için kullanmaya çalışmaları hepimizin sorunudur..
|