| |
|
|
Peçe hikâyesi
Okurumuz Emre Arifoğlu'nun, dün burada sözünü ettiğimiz 'peçe problemi'ne ilginç bir katkısı var: "Yazınıza bir not düşmek istiyorum. Aşağıdaki alıntı Rıfat Ilgaz'ın 1965 yılında Tan Matbaası'ndan yayınlanan 'Geçmişe Mazi' adlı kitabının 9'uncu sayfasından alınmıştır..."
*** "Masayı çevirenlerin gözlerinin içine bakarak devam etti: - Doğuda valiydim. Ankara'dan sıkı emirler geliyordu. Çarşaf da çarşaf diyorlar, başka bir şey demiyorlardı. Çağırdım emniyet müdürünü... Jandarma komutanını... Kimin sırtında çarşaf görürseniz, ananız bile olsa tutup yırtacaksınız, hem de çatır çatır !.. Başka çare yok! Buradan öte vilayet yok, huduttayız! Anladınız ya! - Tamam! Yaşa Hurşit bey!? Yürürse bu iş böyle yürür. Asacaksın daha olmazsa! Halk cahildir, halk görgüsüzdür, başka çare yok! - Duuuur! Yavaş ol! dedi Hurşit bey: Polis, jandarma cayır cayır çarşaf yırtmaya başlayınca bir cayırtı da halktan koptu. Tamammm dedim, halka görünmenin tam sırası... Ağır olun dedim, bizim zabıta kuvvetlerine. Şimdi sıra bende. Bırakın çarşaf marşaf yırtmayı. Vilayet gazetesinin başyazarını çağırttım. Yaz dedim, demeç veriyorum: Bundan böyle yalnız ve yalnız çarşafı genelev kadınları giyecek. Günahkârların kendilerini halktan gizlemeleri lazım. Peçe bile takabilirler! Cevdet Barlas: - Sonraaa? diye sordu. - Sonrası mı olur artık, bir tek çarşaflıya rastlayana aşkolsun şehir sokaklarında!"
*** Kitaptan yukarıdaki bölümü gönderen okurumuz şöyle devam etmiş: "Jonathan Levitt, alıntıladığınız parçadaki örneği, Rıfat Ilgaz'ın bu eserini okuduktan sonra vermiş olabilir. Ya da Ilgaz da bu olayı başka bir kaynaktan öğrenmiş ve o günün şartlarını anlatan kitabının içinde böyle bir yer vermeyi uygun görmüş olabilir." Valla bilemiyorum. Bir kere Ilgaz'ın kitabı bende yok. Bir yerlerden bulup incelemem gerek. İkincisi, bence Levitt'in onu okumuş olması uzak olasılık. Bu örnek, bize gerçek ya da uydurulmuş öykülerin kültürden kültüre nasıl dolaştığını gösteriyor sanırım. Arifoğlu'na teşekkürler...
|