|
|
|
|
|
|
Devlete 'Azınlığa direnme' raporu
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu, İlerleme Raporuyla gündeme gelen azınlık tartışmasına alışılmış resmi yaklaşımın ötesinde farklı bir bakış açısı getirdi.
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun "Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu", devleti sert bir şekilde eleştiren, gündemi sarsacak bir rapor hazırladı. AB İlerleme Raporu açıklanmadan 5 gün önce, 2 çekimser ve 7 ret oyuna karşın 24 oyla kabul edilen rapor, Başbakan Tayyip Erdoğan'a da sunuldu. Türkiye'ye azınlıklar konusunda İlerleme Raporu'nun bile çok ötesinde eleştiriler getiren rapordaki çarpıcı saptama ve öneriler özetle şöyle:
* LOZAN'I İHLAL: Lozan'dan bu yana 80 yılda dünyadaki azınlık tanımı büyük gelişme gösterdiği için, Türkiye'nin Lozan'a ilişkin yorum beyanı sıkıntı yaratmaktadır. Lozan uygulansa Kürtçe yayın gibi sıkıntılı tartışmalar kendiliğinden sona erecektir. Türkiye'nin çok yakın bir gelecekte zaten yararını görmediği yorum beyanından vazgeçmek zorunda kalacağı kesindir. Bunu AB zoruyla değil, kendi iradesiyle yapması ulusal egemenlik kavramı açısından önemlidir. Bir gün kaçınılmaz olarak herkes her dilde yayın yapacaktır.
* ZORUNLU YURTTAŞLAR: Zorunlu yurttaşlardan oluşan bir ülke zayıftır. İnsanları mutlu edip gönüllü yurttaş haline getirmek devleti kuvvetlendirir. Devletin en az çekineceği vatandaş hakkını verdiği vatandaştır.
* ALT-KİMLİK İNKARI: Azınlıkları ilgilendiren mevzuat kısıtlayıcıdır. Bunun temel kaynağı Anayasa'daki 'Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir' hükmüdür. Devletin ülkesiyle bölünmez bütünlüğü bütün dünyada tartışmasız kabul edilen bir husustur. Fakat 'milletin bölünmez bütünlüğü' kavramı, batılıya son derece terstir. Çünkü bu terim, milletin tek parça olduğunu söylemektir ki, milleti oluşturan altkimliklerin inkarı anlamına gelir, dolayısıyla demokrasinin özüne karşıdır.
* DEVLETİN DİLİ OLMAZ: 'Türkiye Devleti'nin dili Türkçedir' ibaresini anlamak hepten imkansızdır, çünkü devletin dili olmaz. Resmi dili olur ve o ülkedeki yurttaşlar devletle ilişkilerinde bu resmi dili kullanmanın yanı sıra çeşitli diller konuşurlar.
* ORDUDA GAYRİMÜSLİM YOK: 'Bölünmez bütünlük' ilkesi 'azınlık yaratmak' adı altında kültürel alt-kimlikleri reddeder biçimde yorumlanınca Türkiye'deki mevzuat alt-kimliklerin tanınması halinde bu bütünlüğün bozulmak istendiğini varsaymaya ve dolayısıyla bunu yapanların bölücülük-yıkıcılıkla suçlamaya yönelik bir mevzuat olmaktadır. Bugün de TSK, Dışişleri, Emniyet, MİT başta olmak üzere üniversiteler dışında gayrimüslim memura rastlanmaz.
* PARÇALANMA KORKUSU: Anayasa Mahkemesi sık sık parti kapatma kararları almaktadır. Yorum yaparken hukukun temel kavramlarını gözardı ettiği ve dolayısıyla demokrasinin daha da zedelenmesine yol açtığı doğrudur. (Örnek DEP kararı)
* PARANOYAKLIK: 1990'ların başında Türkiye'nin parçalanma tehlikesiyle 'Sevr Sendromu'nun yaşandığı bilinmektedir. Bu havanın bugün bir 'paranoya' haline gelmiş olması rahatsız edici ve milleti zayıflatıcı bir durumdur. Özellikle Kürtçe kullanılması konusunda reformlar sözkonusu olduğunda hemen Türkiye'nin parçalanacağından söz edilmekte, reform paranoya havası içinde engellenmek istenmektedir.
* KEMALİZM'İN DEVAMI: AB'ye hazırlık süreci, 1920 ve 1930'larda Kemalizmin ülkeyi çağdaşlaştırmak için 'yukarıdan devrim'le yaptığı hukuk reformlarının doğrudan devamı niteliğindedir. Fakat o yıllardaki gibi, bugün de Sevr paranoyasının beslediği zihniyet reformlara şiddetle direnmektedir. Kemalist devrimin yapıldığı yıllarda doğal olan, Atatürk'ün 'Muasır medeniyet' tezi icabı artık geride kalmıştır. Bugün muasır medeniyet 1920-30'ların değil 2000'lerin Avrupasıdır. Artık, vatandaşlık anlayışının yeniden gözden geçirilmesi zorunludur.
Osman AYDOĞAN
|
|
|
|
|
|
|
|
|