Herkes olmadan hiç kimse yok
Bir ülkenin insanlarının kendi ülkeleri üzerine sağlıklı bir düşünme biçimine sahip olmadan, dünya hakkında gerçekçi bir bakışa ulaşmaları mümkün değildir. Kendi gerçekliğini doğru yerde konumlandıramayanın, daha büyük gerçekleri doğru bir zemine oturtmasını beklemek doğru olmaz zaten. Bir toplumdaki grupların ya da bireylerin o toplum hakkında sağlıklı yargılara varabilmeleri için, öncelikle kendileri hakkında bir değerlendirme yaparken, bunun başkalarını doğrudan etkilediğini bilmeleri ve ardından da bir bütünün parçaları oldukları müddetçe anlamlı olduklarını akılda tutmaları gerekiyor. Sadece kendi gerçekliğine abanarak, başka toplumsal talepleri görmezden gelerek toplumu değerlendirmek ortaya bir "fotoğraf" değil, "karikatür" çıkarır. O zaman da kendisi için hak talep eden aslında bir fotoğrafın değil karikatürün parçası olmaya çalışmış olur.
*** AB Raporu'nun ortaya çıkmasından sonra başlayan "azınlık" tartışmaları ya da çeşitli toplumsal grupların ne tür haklar elde etmesi gerektiğine yönelik polemikler, maalesef, "tartışma"nın gerektirdiği temel gerçekleri gözden kaçıran bir "bilinç kararması"na karşılık geliyor. Bu toplumda yaşayan bir sosyo-kültürel grubun, kendi konumunu iyileştirmek için öncelikle bu toplumun varoluşuna ve kendisinin bu toplumun bir parçası olmasına müracaat etmek yerine, bir uluslararası belgeye vurgu yaparak konuşması, çok ciddi bir değerlendirme savrulmasıdır. Hatta işin birtakım yorum oyunları ile "keşke azınlık olsaydık" argümanı ile hak ve özgürlük talep etme noktasına gelmesi, böyle bir argümanın ironi olarak bile ifade edilmesi, tarih derinliği, "buralı" olma bilinci ve özgüven açısından son derece sıkıntılı bir duruma işaret etmektedir: Kendi tarih derinliğinden güç almayan hangi hak arayışının kökü vardır? Kendi sözünün önüne bir başka sözü geçiren hangi duruşun gerçek bir karşılığı olabilir? Toplumun bütünlüğünden güç almayan bir toplumsal farklılığın anlamı olabilir mi? Toplumun bütünselliğine vurgu yapmayan bir farklılık talebinin, o toplum içinde bir anlamı kalır mı?
*** Türkiye'nin AB'yi de küreselleşmeyi de doğru değerlendirmesi için, öncelikle grupların hak talebinin bu derece savruk olmasının anlamsızlığını keşfetmesi gerekiyor. Bütünsellikten kopan ve toplumun özgül ağırlığından uzaklaşan şekilde bir demokratik hak tartışmasının, demokrasiyi "derinleştirmek" yerine "enfekte" edeceğini anlamak için geç kalınmamalıdır. Kuşkusuz toplumun bütünlüğüne vurgu yapmak, toplumsal farklılıkları sindirecek bir siyasallaşmaya dönüşmemelidir. Yine kuşkusuz bir uluslararası belgenin varlığı o toplum için asla önemsiz olmamalıdır. Lakin esas olan bunların doğru konumlandırılması, köksüzlüğün işaretine dönüşmemesidir. Toplumun bütünlüğünü ıskalayan grup taleplerinin ya da iç dinamikleri denklem dışı sayarak dış dinamikleri siyasallaştıran bir tutum üzerinden yürümenin, demokratik haklar düzeninin güçlendirmek yerine zedeleyeceğini unutmamak gerekir. Unutulmamalıdır ki, demokrasilerde "herkes" bilinci olmadan "hiç kimse" yoktur.
|