|
|
|
|
|
İftar gemisi
|
|
Üsküdar Belediyesi'nin Okmeydanı Feribotu'nda verdiği iftara katılan Ahmet Örs yemeklere 4 yıldız verdi.
"Tabağıma kocaman bir kepçe etli nohutlu pilav, plastik bardağa mercimek çorbası konuldu. Ayran ve sandviç ekmeğini aldım. Koca kazanda pişen pilavın malzemesinden hiç esirgenmemişti. Et suyuna, bol et ve nohutlu, nefis bir pilavdı."
Bin kişiyle arabalı vapurda iftar açtım
Mercimek çorbasının üzerine, etli ve nohutlu pilavı tadıyorum. Gerçekten çok lezzetli, hiçbir şeyden kaçınılmamış, ayranlar da taze. İftarımız çıtır çıtır taze pişmiş tulumba tatlısıyla sonlandı.
Şoför, 200 metreyi bulan iftar kuyruğunu işaret edip, "abi, şu rezalete bak!" deyince iftar vapurunda değil, ileride, Beşiktaş motorlarının kalktığı yerde arabadan indim. Gerçi iftar saatine yaklaşırken trafiğin yoğun olacağını düşünmüş, erkenden yola koyulmuştum. Ama trafiğin kilitleneceği aklıma gelmemişti doğrusu. İftar saatine daha 45 dakika olmasına rağmen vaktinde içeri girebileceğimden emin değildim. Kuyruk yavaş yavaş ilerlerken, ben de dahil, birçok kişinin arkasını yola dönmüş, denizi seyrettiğimizi fark ettim. Kimse evinde iftar etme imkanı olmadığı izlenimini vermek istemiyordu. Açıkçası, ben de, "inşallah bir tanıdık görmez" diye içimden geçiriyordum.
SIRA ÇABUCAK GELDİ AK Partili belediyelerin kurduğu çadırlarda iftarı açmam, yemekler hakkında da görüşlerimi yazmam istenmişti benden. En görkemli iftar çadırının hangisi olduğu yolunda yaptığım ön çalışmada, herkesten sözbirliği etmişçesine, "Üsküdar" yanıtını alınca, ilk iftarı burada yapmaya karar verdim. Ancak bu yıl Üsküdar meydanında yapı çalışmaları olduğu için Okmeydanı feribotu bu iş için düzenlenmişti. Araba vapurunun açık kısımları plastik örtülerle kapatılmıştı. Bu kalabalığın her yanı sıkı sıkıya kapatılmış feribotun içinde yeterli havayı bulabileceklerinden kuşkuluydum. Sıra, tahminimden de çabuk geldi. Yemeği Üsküdar Kaymakamı ile Üsküdar Belediye Başkanı'nın bizzat kendileri servis ediyorlardı. Tabağıma kocaman bir kepçe etli, nohutlu pilav, plastik bardağa mercimek çorbası konup elime tutuşturuldu. Bir plastik kaşıkla bir kutu ayran, bir de iri sandviç ekmeğini alıp kendimi feribotun içine attım.
COŞKULU BİR ALKIŞ Tahmin ettiğim gibi, tıklım tıklım feribotuniçi havasızdı. Ön tarafa bir sahne kurulmuş, hoparlörlerden yüksek tonda ilahiler yayınlanıyordu. Benden çok daha önce içeri girip yerlerine oturanlar genellikle önlerine bakarak tevekkülle iftar saatini beklemekteydiler. Çoğunluk erkekti. Epey çocuk da vardı. Ailelerin azınlıkta olduğu dikkatimi çekti. Hoparlörlerden, vapurda bin kişinin yemek yediği, Harem'e kurulan çadır ve çeşitli okullarla bu sayının her gün 10 bin kişiyi bulduğu, yemeklerin tamamınınsa hayır sahiplerince karşılandığı duyurulduğunda, coşkulu bir alkış koptu. Çoğu kişinin elinde iftar vapurun aylık eğlence programını içeren bir de broşür vardı. Buna göre her gün saat 20.30'da çocuklar için bir program, ardından ya bir konser, ya bir tiyatro oyunu düşünülmüştü. Bu akşam mehter takımı konser verecekti. İftar saati yaklaşırken masalar hareketlendi. Daha önce doğrudan sofraya buyur edilenlerin yemekleri dağıtılmaya başlandı. Biz geç gelenler, kendi yemeklerimizi alıp içeri girmiştik. Dolayısıyla beklerken yemeğimiz soğumuş olmalıydı. Üzerinde Üsküdar Belediyesi yazan mavi ceketli garsonlar kişi başına bir hurma ve bir tulumba tatlısını da tabaklar içinde ortaya bıraktılar.
DIŞARIDA KALANLAR Derken saat tam 18.33'te top patladı. Hoparlörden Türkçe dua okundu ve herkes iftarını açmaya başladı. Pet bardaktaki suyumdan bir yudum aldıktan sonra mercimek çorbasını içtim. Biraz limon istiyordu ama limonsuz da pekala lezzetliydi. Ardından, nohutlu etli pilavı kaşıkladım. Koskoca kazanlar içinde pişen bu pilavın böylesine lezzetli olacağını hiç tahmin etmemiştim. Malzemesinden hiç esirgenmemişti. Et suyuna, bol et ve nohutlu, çoknefis bir pilavdı dağıtılan. Belki biraz tuzluydu. Ama bütün gün oruç tutan insanların o kadarcık tuza da ihtiyaçları vardır diye düşünüp, bunu kusur saymadım. Ayranın üzerindeki son kullanım tarihine baktım. Olur a, süresi geçmiş ayranları dağıtmış olabilirlerdi. Ama değildi; taptaze bir ayrandı. Üzerine de çıtır çıtır, yeni pişmiş nefis bir tulumba tatlısıyla iftarım sonlandı. Bu arada ilk tattığım hurmadan söz etmeyi en sona bıraktım. Bu güzelim iftar yemeğinin tek zayıf öğesi, hurmaydı. Rengi kaçmıştı, tadı pek de hoş değildi. Arabistan'ın üçüncü sınıf hurması yerine bizim birinci sınıf zeytinlerimizden birkaç tane verilse daha iyi olurdu diye düşündüm. Yemeği bitirdikten sonra konsere kalmadan oradan ayrıldım. Gemide yer bulamayanlar için yan tarafta açık havada masalar yerleştirilmişti. Orada da kalabalık bir vatandaş grubu iftar ediyordu. Gerçi burası içeriye göre çok daha havadardı. Ama doğrusu içerinin atmosferi burada yoktu. Yarın iftara Eminönü'ne gitmeye niyetliyim. Duyduğuma göre, Sultanahmet Meydanı'ndaki Alman Çeşmesi'nin musluklarından da süt akacakmış. Alman Çeşmesi'nden süt içtim diyebilmek için oraya da mutlaka uğrayacağım.
YEMEKLERİ ALDIK TEVEKKÜLLE İFTAR SAATİNİ BEKLİYORUZ Gazetemizin yemek yazarı Ahmet Örs'ün iftar çadırlarındaki ilk durağı Üsküdar. Meydanda çalışma olduğu için arabalı vapur bu işe ayrılmış. Aileler göze çarpmıyor ancak çocuklar fazla. İftarı beklerken hoparlörden ilahiler yükseliyor. Tam 18.33'te top patlıyor, güneş minarelerin arasından batarken arabalı vapurdaki binlerce kişi Ramazan'ın ilk iftarında çalakaşık yemek yiyor.
|
|
|
|
|
|
|
|
|