Nitekim Geldi Çattı
Olimpiyat'ın açılışındaki gösteriler izleyicileri binlerce yıl öncesine götürdü
Olimpiyat oyunları önceki akşam (cuma gecesi) Atina'nın Olimpiyat stadyumunda, Antik Yunan Çağı üzerine kurulu, çok yönlü ve anlamlı bir senaryonun hakim olduğu görkemli bir törenle açıldı. Yunan uygarlığının antik çağlardan günümüze kadar geçen aşamalarını simgeleyen "fener alayı" misali geçitler, davul sesleri, orta sahadaki Antik Yunan'ın en değerli doğa kaynağı suyu simgeleyen yapay bir göl, gölün içindeki Olimpiyat çemberlerinin içine düşen yanar bir gök taşıyla alevlenmesi, gölün ortasından yükselen heykeller, heykellerin parçalanması, heykel parçalarının suya değmesiyle ortaya çıkan "Ege adaları" manzarası, İzlandalı ses sanatçısı Bjorg'un şarkısı, yaklaşık 4 milyar çift gözün seyrettiği 3 saatlik törenin birkaç paragrafını oluşturuyor.
Yunanlılar, gördükleri, izledikleri bu manzaralardan gurur duydular. Çünkü nitekim yabancılara "Yunanlılar'ın kim olduğunu" anlatma fırsatını bulmuşlardı. Batı medeniyeti köklerinin, mitolojinin, Olimpiyatlar'ın ana vatanlarının "burada" yani "Atina'da" yattığını göstermişlerdi ve bundan memnuniyet duyuyorlardı. Ancak gördüğüm kadarıyla Olimpiyatları izlemek için Atina'ya gelen 20 binden fazla yabancı gazeteciyle on binlerce turist de Atina günlerinde çok heyecanlıydılar. Ancak bu heyecanları Yunanlılar'ın duyduğu gururdan değil bastıkları topraklarda 3 bin yıl önce Sokratesler'in Eflatunlar'ın Büyük İskender ve Achiller'in de gezmiş olabileceği düşüncesinden kaynaklanıyordu. Bugünlerde tanıştığım birkaç yabancı gazeteciyle, Akropol tapınağını ve altındaki antik tiyatroyu gezerken, Kanadalı ve Amerikalı ziyaretçilerin son derece heyecanlandıklarına tanık oldum. Ziyaretçilerin Olimpiyat oyunlarının Atina'da düzenlenmesinin "ne kadar doğru bir karar olduğu" yolundaki görüşlerine çeşitli ülkelerin atletleri de katılıyordu. Çünkü 3 bin yıl önceki tarihi eserlerin arasında gezmenin; dolaşmanın kendileri için bir ilham kaynağı olduğunu söyleyip duruyorlardı. Haklı da olabilirler. Çünkü her yerinden tarihi eser fışkıran Yunanistan ve Türkiye'de yaşayan bizler bu eserlerle o kadar haşır neşir olmuşuz ki yanlarından geçtiğimizde hiç dikkat etmiyoruz bile artık. Öyle bir samimi olmuşuz ki bazen tarihi eser niteliği taşıyan bir duvarın arkasına saklanıp çişimizi bile yapabiliyoruz. Oysa yabancılar, gördükleri tarihi eserlere karşı o denli "samimiyetsiz" davranıyorlar ki "ayıp olmasın" diye parmaklarıyla bile dokunmaktan kaçınıyorlar. Ancak yabancılar her zaman olduğu gibi aşırılığa da kaçıyorlar. Akropol tapınağı altındaki antik agora sahasında Truva Savaşı kahramanı Achille'in miğferi, zırhı ve mızrağıyla kuşanmış bir turist, kolundaki saate rağmen bir hatıra fotoğrafı çektirebiliyor ve bundan haz duyuyor.
Bir de not: İÖ 776 yılında başlayan antik Olimpiyatlar İS 393 yılında (yani yaklaşık bin yıl sonra) koyu Hıristiyan Bizans İmparatoru Theodosius tarafından "putperestlik yapılıyor" gerekçesiyle yasaklanmıştı. İlk çağdaş Olimpiyatlar bin 600 yıl sonra yani 1896 yılında Atina'da düzenlendi. 1896 Atina Olimpiyatları'nda madalya alan Amerikalı atlet 800 metreyi 2 dakika 71 saniyede katetmişti. Aradan geçen 100 yıldan sonra 1996 Olimpiyatları'nda 800 metre koşudaki Olimpiyat rekoru 1 dakika 42 saniye 58 saliseye, 1997'de dünya rekoru ise 1 dakika 41 saniye 11 saliseye düşmüştü.
|