Para, el kiri mi?
Henüz ayın başında sayılırız, "zam" dopingli olmasa da "maaş"ı bir ucundan yakaladık. "Zenginin malı züğürdün çenesini yorar" misali, bu vesileyle bugün Refik Durbaş, "para" üzerine seyahate çıkmak azminde... Ey okur, bilesin ki bu yazıyı okumakla elin "para"nın sıcak yüzüne değmeyecek... Hem ne güne duruyor "kredi" kartları... Bakalım, atalarımız "para" üzerine ne demişler ve buradan varsa bir ders çıkaralım. Üstat Ömer Asım Aksoy, "para" üzerine atasözlerini şöyle derlemiş: "Para dediğin el kiri. Para ile imanın kimde olduğu bilinmez. Para isteme benden, buz gibi soğurum senden. Param ile vereyim de mi düşman olayım, vermeyeyim de mi düşman olayım? Vermeyeyim de düşman olayım. Paran çoksa kefil ol, işin yoksa şahit ol. Paran gitti diye sormazlar, işin bitti mi diye sorarlar. Paranın gittiğine bakma, işinin bittiğine bak. Paranın yüzü sıcaktır. Paran ucuz olursa sen pahalı olursun. Paran varsa cümle alem kulun, paran yoksa tımarhane yolun. Para parayı çeker. Parası ucuz olanın kendisi kıymetli olur. Parayı domuzun boynuna takmışlar da 'Domuz Ağa' diye çağırmışlar. Parayı veren düdüğü çalar. Parayı zaptetmek deliyi zaptetmekten zor." Şimdi de üstat, "para" üzerine hangi deyimleri nakşetmiş, bir de onlara bakalım: "Para babası. Para bozmak. Para canlısı. Para çıkarmak. Paradan çıkmak. Para dökmek. Para etmemek. Para gözlü. Parayla değil, sırayla. Para kırmak. Paranın gümüş olduğunu anlamak. Parasını çıkarmak. Para sızdırmak. Para tutmak. Para vurmak. Paraya çevirmek. Paraya kıymak. Paraya para dememek. Para yatırmak. Para yedirmek." Su sesi misali, okuması bile güzel değil mi, cüzdanda yeri olmasa da... "
Daha "kuruş"ların tedavülden kalkmadığı ömrümüzün yakın zamanında, bekar odamda bir beyaz dolap vardı. O yıllar aldığımız maaş da belli, malum "kuruş" üzerinden... Her akşam eve geldiğimde, cebimde ne kadar kuruş, "demir" lira varsa o beyaz dolabın üzerine atıyor, ay sonlarında da orada birikmişleri harcayarak günümü bayrama çeviriyorum. O yıllar çalıştığım gazete Cağaloğlu'nda... Gazetede de bir karikatürist arkadaşım var, bizim masada çalışıyor. Benim "beyaz dolap" gibi, onun da bir "karton boru"su var. Ek işlerden aldığı paraları bu "boru" nun bir ucundan koyuyor, ihtiyacı olduğu zaman öteki ucundan çekip alıyor. Ama kimi gün gazeteye geldiğinde bakıyorum cebinde çay parası dahi yok. "Boru boş kaldı" diyor, "senin beyaz dolapta var mıydı?" Artık alışmıştık, kimi gün o "boru"dan bana aktarıyor, ben "beyaz dolap"tan ona, geçinip gidiyoruz. Ve bir gün askerlik geldi çattı. Beyaz dolap da, üzerinde biriken paralar da unutuldu. İki yıl sonrası askerlik dönüşünde bütün o paralar tedavülden kalkmış, karikatürist ile de yollarımız ayrılmıştı. Şimdi "Yeni Türk Lirası"nın tedavüle çıkmasını bekliyorum. Maaşıma zam yapılırsa eğer ilk işim bozuk para cüzdanından önce bir "beyaz dolap" almak olacak, üzerinde biriktireceğim "kuruş"lar ile ay sonunu şölene çevirmek biriktirmek için... İşte o zaman göreceğim "para" el kiri mi, değil mi?
|