Şiir ve ihanet
Cemal Kırca, 3 Mayıs 1918'de Selanik'in bir köyünde dünyaya geliyor ve 1924'te ailesiyle Türkiye'ye göç ediyor. Aile, önce Giresun'a, ardından Sivas'ın Suşehri'ne yerleşiyor. Kırca, 1941'de Ankara Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Beytüşşebap'ta 1950'li yılların başına kadar sulh yargıcı olarak görev yapıyor. Sonraki yıllarda yargıçlık ve serbest avukatlığı meslek ediniyor. Bir ara milletvekili adayı oluyorsa da kaybediyor. Emekli Sandığı İdare Meclisi üyeliğinde bulunuyor. Ve 28 Mayıs 1995'te Ankara'da hayata veda ediyor. Bütün bunlar Cemal Kırca'nın hayatının iç çizgileri... Hayatının iç çizgisini ise Kırca'nın şair kimliği oluşturuyor. Ama bu "iç çizgi" biraz bulanık... Şiir yayınlamaya 1942'de Varlık dergisinde başlayan Kırca'dan Salah Birsel "Şiirin İlkeleri" nde, Turgut Uyar "Bir Şiirden"de olumlu açıdan söz etmelerine rağmen ne yazık ki yazdıkları bir kitapta toplanamıyor. Bu yüzden de dergilerde kalıyor şiirleri... Kırca'nın şiirleriyle hayat hikayesi, İhsan Tevfik'in hazırladığı "Geçit: Cemal Kırca Kitabı" (Pervaz Yayınları) ile gün yüzüne çıkmış bulunuyor şimdi. Kırca'nın şiirleri artık bundan sonra edebiyat tarihçileri ile eleştirmenlerin eline emanet... Kırca'nın hazin hikayesi bana, neredeyse aynı kaderi paylaşan bir başka şairi, Rıza Apak'ı hatırlattı.
ŞİİRE KÜSÜYOR Rıza Apak da Balkan Savaşı sırasında Türkiye'ye göçmen gelen bir aileden. Gazi Eğitim Enstitüsü'nü bitirdikten sonra o da Anadolu'nun çeşitli il ve ilçelerinde Türkçe öğretmenliği yapıyor. 60'lı yılların başında İzmir'de, sanırım Cumhuriyet Kız Enstitüsü'nde öğretmendi. O zaman anlatmıştı... Şiirleri 1937 yılından beri Varlık dergisinde yayınlanmaktadır. Nurullah Ataç'ın gözünde yeni bir "Baudelaire"dir Apak... Henüz kitabı yoktur ama, Varlık'ta yayınladıklarıyla ilgi çeken, üzerine söz düşürülen bir şairdir. Sivas'ta öğretmenlik yaptığı yıllardır... Birden ne olursa Varlık dergisini çıkaran Yaşar Nabi ile aralarına kara kedi girer. Yaşar Nabi'ye küstüğü gibi şiire de küser Apak ve 1960 yılına kadar ortalıkta görülmez. Oysa aradan yirmi yıl geçmiş, şiir ırmağı başka mecralara yol almıştır. Ve 1960 yılında, o güne kadar yazdığı şiirleri "Dünya Haberleri" başlığı altında bir kitapta toplayacaktır. Ne var ki kitap, şiire küskünlüğün bir nişanesi olarak Varlık kitapları boyutundadır, puntosu ve dış görünümüyle...
ON YIL DÜŞÜNDÜ Üzerinde bir tek "Varlık Yayınları" ibaresi eksiktir. Diyeceksiniz ki, gerek Cemal Kırca, gerek Rıza Apak zamanında kitaplarını çıkarsalardı şiirden böylesine uzak kalırlar mıydı? Yahya Kemal de yaşadığı sürece kitap çıkarmadı, ama şiiri hiçbir zaman boşa almadı. "Rindlerin Ölümü" şiirinde "Ve serin serviler altında kalan kabrinde" mısraında "serin" kelimesini bulabilmesi için on yıldan fazla düşünmesi başka nasıl açıklanabilir? Bence önemli olan kitap çıkarmak değil, şiire küskünlük... Çünkü yalnız şiirdir ihaneti kabul etmeyen...
|