Ben birilerini acıtmak
Geçen hafta yaptığım bir röportajda, röportajı yapan arkadaşım şöyle bir soru sordu: "Yazılarınız nasıl olacak? Sivri ve acıtıcı mı?" Sivri ve acıtıcı... Nasıl yani? Yıllarca 'aman kimse üzülmesin, aman kimse kırılmasın, mümkün olduğunca birbirimizin hatalarını bağışlayalım, sevdiklerimizin kıymetini bilelim, hayatı kolaylaştıralım, keyifli hale getirelim, birbirimize yardımcı olalım' çabasında olan ben ve birilerini acıtmak... Bu söz içimde kaldı, sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Aman Allah'ım... İnsanlar vahşet halinde birilerinin birilerine saldırmasını ve acıtmasını bekliyor. Ve bu tavır prim yapıyor maalesef. Televizyonlara bir bakın. En büyük kavga orada. Reytingi yüksek programları izliyorum, birileri birilerini tırmalıyor, insanlar avaz avaz bağırıyor, kavga kıyamet... İzlerken anlıyorum ki, bu program en çok izlenenler sıralamasında birinci olacak. Köşe yazarlarının yazılarını okuyorum, çoğu birbirini ya da birilerini aşağılıyor.
NE YAMAN ÇELİŞKİ İşin en acıklı ve çarpıcı tarafı bu kadar karşı olmama rağmen ben de sabahları elime gazeteyi aldığımda 'Aliye'de oynayan Sanem Çelik'in iyi oyunculuğundan söz eden yazıyı değil ama Seda Üren'in Ünlüler Çiftliği'nde neler yaptığını okuyorum. Evde kendi halimde müzik dinlerken veya film izlerken mesajlar düşüyor telefonuma; Çabuk atv'yi aç, Savaş Ay ile Seren Serengil'i izle... Birkaç mesaja dirensem de, beşincide, altıncıda dayanamayıp televizyonu açıyorum ve izliyorum. Her defasında da "Keşke bunu izleyeceğime başucumdaki kitabı bitirseydim" hesaplaşmaların içinde buluyorum kendimi. "Bu ne yaman çelişki anne" şarkısını söyleye söyleye kendimi uyutmaya çalışırken bugün Paper Moon'da öğlen yemek yerken yan masada oturan arkadaşlarımın bana verdikleri öğütleri düşünüyorum: "Aman dikkat edin, programın reytingini düşünün. Birbirini seven, çok iyi anlaşan iki arkadaş hiçbir zaman insanlara cazip gelmez. Kavga edin, bir gerilim yaratın..." 10 yıllık dostum Deniz Seki niye mi dostum? 10 yıl boyunca bir kez bile kırmadığım ve kırılmadığım için... Ama bir taraftan da her insan gibi başarısızlıktan nefret eden bir yapım var. Yapılacak işlem gayet basit. Programa çıkarsın ve bir pundunu yakalayıp, saldırıp onu küçük düşürecek bir laf edersin. Ne olur? Deniz ağlamaya başlar, programı terk eder. (Zaten bu konuda adı da çıktı.) Daha ağlamaya başladığında telefonlar kilitlenir. Herkes birbirine "atv'yi açın" diye haber verir. Basın da bu kavgaya körükle gider.
YALANDAN BAŞARI Ertesi sabah seyirciniz iki katına çıkar. Sen kanala geldiğinde bir gün öncesinin başarı haberini alıp yeni bir gazla işine dört elle sarılırsın. Artık saldırı konusunda yeni taktikler geliştirmişsindir. Ne yapalım düştün bir kez tuzağa... Bir düşünün, en az herkes kadar başarılı olamaz mıyız? (Daha fazlasını yapabileceğimi garanti ediyorum size!) Peki bu tavsiyeleri uygulamazsak ne olacak? "Siz çok iyi anlaşan iki arkadaşsınız. Birbirinize karşı sevginizi saygınızı çok gösterdiğiniz, sabah sabah mutlu mesut eğlendiğiniz için sizi bu kanaldan uğurluyoruz. Haydi başka kapıya" mı diyecekler... Eski demode plakçılar vardı. Yeni birilerini çıkarırken tuhaf taktikler uygularlardı. Ha, kısa vadede geçici sonuçları olabilir bunların ama bütün dünya artık doğru ve doğal olmaya yaklaşıyor bence. Biz de sonuçta melek değiliz. Belki de günün birinde bu kadar çok olmaktan birimizin gergin bir anına rastlayıp birbirimizi tırmalayabiliriz ama n'olur o zaman bu duruma çok üzülün. Lütfen bizi uyarın, dostluktan daha değerli bir şey olmadığına dair...
|