| |
|
|
İnançlar da, ahlak da, hukuk da deprem kuşağında...
Aslında, zinayı ceza hukukuna yerleştirmeye çalışanlar kadar, zinayı özgürlüklerin bir öğesi olarak görenlerin de kafalarında kavram kargaşası var. Her ahlak kuralı aynı zamanda bir hukuk kuralı olamaz. Ama bir ahlak kuralının, ceza yasası ile uyulması zorunlu ve müeyyidelendirilmiş hale getirilmemesi de, o ahlak kuralının yok sayılmasını sağlamaz ki. Yani siz istediğiniz kadar zinayı ceza hukuku dışında bırakın. Dünyanın bütün toplumlarında ve en müsamahakar cemiyetlerinde bile, eşlerden biri diğerini aldatıp evlilik dışı ilişkiye giriyorsa, bu "Evrensel Ahlak"ın kurallarına aykırıdır. Ama yine biliyoruz ki, insan topluluklarında olmayacak şey yoktur. Türk toplumundaki aşırı kavram kargaşasının veya kafa karışıklığının sebebi ise, galiba "Çok Kültürlülük"tür. Her köprü gibi, kıtalar ve kültürlerarası bir köprü olan Türkiye'nin de, en az iki ayağı var. Bu "Türkiye Mozaiği"nden daha da karmaşık ve anlaşılması daha güç bir olgudur. Bırakalım çok tartışılabilir olan ahlak kurallarını. En "Tartışılmaz" olması gereken din bile, bu çok kültürlülükte ne ölçüde ayni zemine oturuyor? Örneğin Batı kökenli "Laik Kültür" ile, "Türk-İslam Sentezi" denilen kültür arasında öylesine büyük zıtlaşmalar var ve bunlar öylesine üstü kapalı geçiliyor ki. Mesela Alev Alatlı, 4 Haziran 2004'te Zaman'daki yorumunda olayı, Türkiye'deki "laik"ler ile "dinci"ler arasındaki husumet, en kötü ihtimalle, "deistler" ile "theist"ler arasındaki anlayış farkıdır mı, diye anlamaya çalışmıştı. Alatlı bu husumetin özünü de şöyle açmıştı: - "Fransız deizmi" Tanrı'nın varlığına, Kainatı'nı yarattığına inanan, ancak yarattığının sorumluluğunu insanın kendisine bıraktığını düşündüğü için her türlü dini dogmayı reddedenlerin anlayışı. Buna karşın "theist"ler, Tanrı'nın sadece varlığına değil, kainatı yönettiğine ve dolayısıyla insanın kaderini her adımında belirlediğine iman ediyorlar... Bu açıdan baktığımda "deist"lerin korkusunun, İmam Hatiplerin "theizm"e yani hurafelere hizmet ettiği korkusundan öte olmayabileceğini düşünüyorum. Evet... Acaba "Laik İslam- Türk Sentezi" bir çeşit "Deizm" midir? Ya da Spinoza'nın "Tanrı ya da Doğa" (Deus sive natura) söylemi ile ifade ettiği bir çeşit "Panteizm" midir? Türk toplumunun önündeki "Ahlak" tartışmaları da, böyle henüz tam somutlaşmamış biçimde sürmekte. Örneğin magazin sayfalarında ve programlarında sunulan bir toplum kesiminde, erkekler ve kadınlar sanki sürekli eş değiştiriyor ve bunu da herkes bilip görüyor. Dünkü SABAH'ın Aktüel Pazar'ında da, kendilerine "Swinger" denilen ve eşleri ile birlikte çapkınlık yapan birkaç yüz tane Türk'ün öyküsü haberleştirilmişti. Acaba Türk toplumunun üst ahlak normları, "Töre Cinayetleri"ni mi, yoksa "Swinger"leri veya yaygın söylenişi ile "Televoleci konu mankenleri"ni mi yönlendiriyor?. Laikliği bir yaşam tarzından öteye bir inanç sistemi gibi benimseyenler, kendi kesimlerinin hayat tarzı olarak algılanan bu yayınlara karşı, bir çeşit savunma olarak, "Ama başı örtülü kızlar da flört ediyor" diye cümleler kurmuyorlar mı? Bu kavram ve kültür kargaşası arasında yine zina konusuna dönersek. Liberal Demokrasi'yi ve Hukukun Üstünlüğü'nü en iyi özümsemiş olan isimlerin başında gelen Prof. Dr. Mustafa Erdoğan'ın Tercüman'daki yorumuna katılarak son sözümüzü söyleyelim: - Taraflar talep etmedikçe hukukun kişiler arasındaki özel ilişkilere müdahale etmemesi gerektiğine ilişkin özgürlükçü ilke, sadece evli eşleri ilgilendiren bir olaya, onların rızası hilafına dışarıdan bir müdahalenin öngörülmesiyle bağdaşmaz. Zinanın kamu adına re'sen takip edilmesi bu ilkeye aykırı düşer.
|