|
|
Yatırım ve büyümenin motoru eskiden negatif faizdi şimdi düşük döviz kuru
1980'e kadar Türkiye'de negatif faizler sanayi yatırımlarını teşvik etmişti. 80 sonrasında ise pozitif faize geçildi. Paranın maliyeti arttı, faiz enflasyonun üzerine çıktı. Başbakan Turgut Özal negatif faizle kredi kullanmaya alışmış sanayicilere yeni bir yön gösterirken "Yatınızı, katınızı satın sermayenize katın" dedi. Borçlanmanın yerini bir ölçüde özsermaye aldı. Ama siyasi ve ekonomik istikrarın sağlandığı ve yatırım ortamının nispeten iyi olduğu 1980'lerde dahi özel sektör beklenen yatırım atılımına girmedi. 1990'lar ise herkesin malümu, istikrar da yok, yatırım ve büyüme de. 2001 krizi sonrasında makro ekonomik dengeler önemli ölçüde yeniden kuruldu. 2002 seçimleri ile siyasi istikrar da bunun üzerine oturdu.
Yeni yatırım gereği İhracat artışı ile Türkiye potansiyel üretim düzeyine vardı. Kapasite kullanımı tarihi düzeylerini aştı. Ancak yeni yatırımlar için uygun koşullu finansman da gerekli. Faiz oranları çok yüksekti. Türkiye'de yüzde 15 ve üzerinde seyreden reel faizlerle yapılmış bir yatırımdan hayır gelmesi çok zor. Üstelik kısalan finansal vadeler, uzun vadeli kredinin önünde önemli bir engel. Yeni yatırımlar için özel sektörün sermaye piyasasından kaynak sağlaması da zor. Bu piyasanın 2001 sonrası halka arzlarla kaynak yaratması son derece sınırlı düzeyde seyrediyor.
Değirmenin suyu İşte bu aşamada enflasyon düşüşüne büyük katkı yapan dalgalı kur, sanayinin kaynak ihtiyacının imdadına yetişti. Kur, dalgalı da olsa son üç yıldır 1.5 milyon lira civarında seyrediyor. En yüksek 1.760 en düşük 1.300 bin lira arasında dalgalanan dolar kurunun ortalaması 2001'de 1.220 bin, 2002'de 1.505 bin, 2003'te 1.496 bin lira oldu. 2004'ün ortalaması 1.460 bin civarında. Kurun bu hareketi sanayiciyi dövizle borçlanmaya, yurtdışından kaynak bulmaya yöneltti. Çünkü bu kaynağın maliyeti düşüktü. Hatta doları 1.500 bin liradan borçlanıp 1.400 bin liradan ödeme yapıldığında eksi maliyet sözkonusuydu. Şirketler de bunu yaptı. Dışarıdan borç bulabilen yatırım yaptı.
Faize bakan yok Kurun düşük olması bu yatırımların maliyetini düşürdü. Bu nedenle banka dışı reel kesimin görünen dış borcu 40 milyar dolara çıktı. Yurtiçi bankalardan kullanılan krediden daha fazlası yurtdışından kullanıldı. Bu nedenle faizlerin reel anlamda çok yüksek olduğu bir dönemde dahi, Türk özel sektörü yatırım hamlesi yapabildi. Yatırımlar dövizle ve yurtdışından finanse edilince, yüksek faizlere karşı duyarlılık azaldı. Çok yüksek reel faize rağmen büyüdük ve yatırımları coşturduk. Tabii maliyet düşük olunca tüketim de yurtdışına kaydı. Hem tüketim yurtdışı mallara kaydı hem de yatırımlar büyük ölçüde yurtdışından finanse edildi. Büyüme değirmenine su dışarıdan aktı.
Yatırım teknolojiye Özel sektör bu yatırım hamlesini, asıl makine teçhizat yatırımıyla yaptı. Bina yatırımı yok denecek kadar az. Makine teçhizata yatırım, sanayinin teknolojiyi yenilediğinin en büyük kanıtı. Bu aynı zamanda verimlilik artışını beraberinde getiriyor. İhracat yapabilmek ve rekabet gücünü korumak için de, bu son derece gerekli zaten. Üstelik istihdam üzerindeki yüklerden kurtulmanın da formülü burada. Sonuçta, "üretim ve yatırım patlaması var, ama istihdam artışı yok" durumu ortaya çıkıyor. Sanayici için 20 yıl önce negatif faizin son bulmasıyla kapanan ucuz finansman kapısı şimdi düşük dolar kuru ile yeniden açılmış gözüküyor. Dolar kuru enflasyonun düşürülmesinde olduğu gibi, yeni yatırımlarda ve büyümede da anahtar konumunda.
Sonuç: "Bir dayanak noktası verebilirsen bana, dünyayı yerinden oynatabilirim" Arşimet
|