Bereketli topraklarda...
Yıllar, yıllar önce büyük romancımız Orhan Kemal, ne de güzel söylemiş, kitabını dahi yazmış; Bereketli Topraklar Üzerinde... Uçsuz bucaksız narenciye bahçeleri, pamuk tarlaları arasında yol alırken, yani "bereketli topraklar üzerinde" giderken, bi heves bi heves ki sormayın gitsin... Az buz değil, düz orman değil, çalı çırpı hiç değil, göz alabildiğine seyre daldığı mız meyve veren ağaçlardan söz ediyorum... Her yanımız bahar bahçe... Muhteşem... Şeftalinin en irisi, eriğin en kızılı, portakalın en yeşili, mandalinanın en küçüğü, domatesin en kırmızısı, pamuğun en beyazı! İki arada bi derede zaman bulunmuş, sanki Çukurova'nın bütün köylerini dolaşıyoruz, ham meyveyi dalından koparıyor, masamıza sebzenin en tazesini buyur ediyoruz! Eş-dost, akraba ziyaret ediyor, babaevinde kahvaltı yapıyor, ablalara, eniştelere, gelinlere misafirliğe gidiyor, ikram edilen her şeyi tadıyoruz. Muhteşem ağırlanıyor, samimiyet denizinde şaha kalkıyoruz. Bizden keyiflisi yok... Ben, çocukluğumu yaşıyorum yeniden, sokaklarıma, ovalarıma, azgın ırmaklarıma kavuşuyorum, ergenlik yıllarıma dönüyorum, toprak çekiyor beni, çeyrek asır önce kokladığım güllere uzanıyor elim... Ve görüyorum ki dostlarım da çok mutlu, onlar da çocuklar gibi şen ve esen!! Onlar dediğim, "Adana Altın Koza Film Festivali"nin yapılması ve yeniden hayat bulması için çorbaya tuz koymaya giden, yollara düşen bir elin dört parmağı misali bir avuç insan!.. Yıllarını sinemaya vermiş Menderes Samancılar, Yılmaz Köksal ve Necip Sarıcı.. Bölge Gazetesi'nin ve gazetenin kurmayı Nevzat Uçak'ın daveti üzerine uzun zamandır yapılamayan(!) yapılmayan "Altın Koza Festivali" için düzenlenen panelde konuşma yapmak üzere Adana'dalar.. Ben de "hemşeri" kontenjanından o paneli yönetiyorum.. Ve işte konuşmalardan, kozadan, altından fırsat bulduğum her an ve şartta, kendimizi Çukurova'ya bırakıyoruz ki tam bırakıyoruz... Tabii ki Menderes de doğup büyüdüğü sokaklara dönüyor, güngörmüş anasının elini öpmeye, yıllardır görmediği akrabalara, eş-dosta, telaşla ve heyecanla ziyaretler yapıyor... Emekçilerin emekçisi, çalışmaktan gün yüzüne hasret düşen, son yıllarında gözüne ırak giren at arabacısı babası, Aşur Amca'nın izini sürüyor! Samancılar da sık sık bize işaret ediyor.. İşte, burada öğrendim at binmeyi! İşte, burada kazandım ilk ekmeği! İşte, bu ofise bıraktım ilk fotoğrafı ve burada başladı fotoraman krallığım! Sonra da sinema maceram! Sıklıkla da onu işaret ediyorlar.. İşte Asmalı Konak'ın "kirvem'i! Her fırsatta hikâyeler anlatıyor Menderes.. Orhan Kemal'in, Yaşar Kemal'in, Yılmaz Güney'in, Demirtaş Ceyhun'un ve daha nicelerinin beslendiği kentten, yakası açılmadık hikâyeler bunlar. (Anlatamam, Menderes, nasılsa şiirlerine, öykü kitaplarına katık edecek, ayıp olur ona..)
*** Diyeceksiniz ki peki, yediğiniz, içtiğiniz, mutluluklarınız sizin olsun, nice olacaktır Altın Koza'nın hali? Sormayın gitsin... Bi Aytaç Durak diyesi Belediye Başkanı vardır Adana'nın... Yıllardır "turşusunu kuruyor" Altın Koza'nın.. 1960'ların sonunda, daha ortada bir tek Antalya Altın Portakal varken, 1969'da ilki yapılan Altın Koza Film Festivali'ni, yani dosta düşmana nam salmış, adı marka olmuş, içinden binbir film geçmiş, onlarca aktöre ödül, onlarca yönetmene mutluluk vermiş, yüzbinlerce Adanalıya şenlik katmış bu güzelim şöleni, altı yıl var ki yapmaya "gönlü" razı gelmiyor! Kendince çeşitli nedenler gösteriyor, ekonomik kriz diyor, şu diyor, bu diyor, el verip Altın'dan koza örmüyor kısacası.. Yazıktır, günahtır, elbette, memleketin tek sorunu bu değil ama elinde altın bilezik varken ki böylesine köklü festivaller dünyanın ve yurdun her yanında taçlandırılırken, hatta, kirazdır, çilektir, börtüdür, böcektir adı altında, her bir yerde yüzlerce festival, kentlere kent kültürü sağlarken- bir dönem uluslararası da olmuş, Adana Altın Koza Film Şenliği'ne yeniden motor denmiyor bir türlü! Ve hep bir bahaneyle, hep bir zamaneyle öldürülülüyor bu şahane festival! Yani, çocukluğumuz, ergen yıllarımız, kültürümüz, kozamız.. Dostlar, o gün, Ticaret Odası'ndaki panelde, çok şey anlattı, çok dil döktü; biz sinemacılar akın akın geliriz Adana'ya dediler. Şimdi, sıra Adanalılar'da.. Hiç "Durak"lamadan!
|