Gündemde olması gereken iki sihirli sözcük var: Rekabet ve verimlilik. Tarımın geleceğini onlar belirleyecek Amaç Türkiye tarımı dibe vurmadan, çok ağır toplumsal faturalar ödemeden endişe verici durumdan kurtulmak.
148 üyeli Dünya Ticaret Örgütü 1995 yılında kuruldu. Amacı dünya ticaretini, tarımı da kapsayarak, piyasa şartlarında yarışan özgür bir rekabet ortamına kavuşturmak. Bunun tüm dünyayı daha zenginleştireceğine inanılıyor. Dünya Ticaret Örgütü, kuruluşunda, ilk on yılı hedefleyen kararlar aldı. Bunları dün özetledik. Gelecek yıl ilk on yıllık süre dolmuş oluyor. İlk tedbirleri ise gene dün özetlediğimiz Çerçeve Anlaşma doğrultusundakiler izleyecek. O Çerçeve Anlaşma'nın içi, gelecek yıl Dünya Ticaret Örgütü Bakanlar Kurulu'nun Hong-Kong'ta yapacağı toplantıda olacak. Ancak görülen o ki gümrük duvarları, iç destekler, ihracata teşvik inmeye devam edecek. Görülebilir bir zaman içinde de tarım ticareti, desteksiz, korumasız, çıplak bir şekilde piyasa koşullarında yarışacak... Burası konunun Türkiye'de en duyulmak istenmeyen noktası. "Dünya pazarlarında kendi verimliliğini esas alarak üretip rekabet etmek" konusu, bir anda dinleyeni sanki sağırlaştırıyor...
İKİ SİHİRLİ SÖZCÜK Dünya Ticaret Örgütü'nün aldığı kararlar ışığında Türk tarımının geleceği tartışıldığında büyük bir ihtimalle "verimlilik" ve "rekabet" kavramları konunun içine dahil edilmeyeceğinden ve gizli ya da açık bir şekilde "Devlet bize para vermeye devam edecek mi, etmeyecek mi?" sorusunun cevabı araştırılacağından, bu önemli sorunu ciddi bir biçimde ele almak Türkiye için güç olacak. Her alanda ama özellikle tarımda, yapısal sorunlara el atmadan durumu geçici önlemlerle hazineden para dağıtarak koruma dönemi epeydir sona erdi. Şimdi süreç daha da hızlanacak. Artık gündemde olması gereken iki sihirli sözcük var, "verimlilik" ve "rekabet"... Ne ki, siyasi endişelerle abartılmış desteklerle zehirlenmiş bir zihniyete bu kavramlar, pek anlamlı gelmeyecek. Dün Alibeyköyü'nde yaşananlar ile tarımdaki zihniyet arasında özünde fark yok... 1950 yılından beri yerli ve yabancı uzmanlar oralara bina yapmanın cinayet olacağını söyler durur... Ancak taşradan gelen kitlelere oraları peşkeş çekilmiştir... Orada yaşayanlar da Eyüp Belediyesi'nin ısrarlı taleplerine ve yer göstermesine aldırmadan yasadışı birkaç kat çıkmak için, her yağmurda yaşanan insan ve eşya kıyımına rağmen orayı terketmezler. Bu toplumsal zihniyeti nasıl düzeltebiliriz ki? Dibe vurmadan durumu anlamakta zorlanıyoruz.
TÜRK TARIMININ DURUMU Şimdi amaç dibe vurmadan, çok ağır toplumsal faturalar ödemeden Türk tarımındaki endişe verici durumdan kurtulmak... Bunun için zafiyetlerimizin bilinçlerde bir kez daha netleştirilmesi gerek... Allahtan Avrupa Birliği süreci sayesinde bu yapılmakta... AB'nin Ortak Tarım Politikası'na uyum için mevcudun resmi çoktan çekildi, yapılması gerekenler belirlendi... Bunu bir kez daha birlikte 2001 yılında hazırlanan "Türkiye Ulusal Programı"ndan izleyelim: ".... çoğu tarımsal üründe özellikle hayvansal ürünlerde tarım işletmelerinin yapısındaki bozukluk, teknoloji kullanımdaki yetersizlik, düşük verimlilik gibi sorunlar mevcuttur. Türkiye'deki tarım işletmelerinin kullandıkları arazi miktarı küçük ölçekte, birbirinden uzak ve çok sayıda parçalardan meydana gelmiştir. Arazi parçalılığı da Medeni Kanundaki miras hükümleri, alım ve satışlar, kanal ya da yol inşası ve bunun gibi nedenlerle gittikçe artmakta ve tarım işletmeleri ekonomik işletme büyüklüklerinin altına düşmektedir." Bu tespit, duyan kulaklar için, mevcut işletmelerin çoğunluğunun ekonomik açıdan değer yaratamayacağının tespiti. Düşünün ki Türkiye'de işletme başına düşen ortalama arazi 59 dekardır. AB ortalaması ise neredeyse üç misline yakın yani 174 dekardır... Bu haliyle, Türk tarımının ne AB ile ne de dünya ile rekabet edecek hali var... Zaten, Dünya Ticaret Örgütü'nün tarımdaki korumayı da, desteği kaldıran bir aşamaya ilerlemesi bundan dolayı önemli... Son alarmlar bunlar...
TOPLUMSAL DEVRİM Dünya Ticaret Örgütü'nün son kararları, Türkiye'nin vaktinin kalmadığını ve tarımın bugünkü haliyle devam edemeyeceğini hatırlatması açısından önemli... Zaten bu konu, yeniden AB ile müzakerelerde de gündeme gelecek... Türkiye'nin şimdi yok saydığı tarım günlük hayatın en önemli konusu olacak. Türk tarımı son kararlar ertesinde ne olur? Cevap kısa ve net: Çok sıkı bir şekilde silkinmezsek yok olur...