|
 |
|
 |
  |
|
İşte o mikrop
Eski Bakan Atasoy'u bitkisel hayata sokan, kanserden bile öldürücü stafilokok bakterisi hastanelerde fırsat kolluyor....
Hastanelerde hijyen sorunuyla ortaya çıkan stafilokok bakterisi tıbbın gizli ama en büyük sorunu. Bakterinin antibiyotiğe dirençli MRSA tipi hastayı 4- 5 günde ölüme götürüyor.
Organları bir anda çökertiyor Hastaneye tedavi, checkup ya da ameliyat için gidenleri tehdit eden bakteri kolayca vücuda giriyor. Bağışıklık sistemi zayıflayınca en hayati organları çökertiyor. ABD'de her yıl iki milyon vaka ABD'de yılda böyle iki milyon vaka yaşanıyor. Bu, kanser vakalarından bile fazla. Bakterinin Türkiye'de yol açtığı tahribat da her yıl artıyor.
Önce kana sonra beyne Bakteri ilk gün ateş yapıyor, her 20 dakikada 2 kat çoğalıyor. 3'üncü günde kanı teslim alıyor. 4'üncü günden sonra beyne sıçrayıp bitkisel hayata sokuyor.
Açık yarayı hedef alıyor Mikrobiyolog Aygün uyarıyor: "Hastane personeli ellerini sık sık yıkamalı. Enfeksiyon hastaları izole edilmeli. Açık yaralar uygun şekilde temizlenmeli."
SON KURBAN KORUGAN Mikrobun kurbanları arasında Prof. Üstün Korugan ile CHP Yalova Belediye Meclis Üyesi Saatçi de var. Onat Kutlar'ın ölümünde de bu tartışıldı. ÖLÜMDEN DÖNDÜM Akupunktur iğnesinden stafilokok kapan diş hekimi Suzan Yavaşça yoğun bakıma girdi. Ameliyat ve tedavinin ardından 4 ay bastonla yürüyebildi.
 Üzüm salkımı değil öldüren bakteri
Özellikle hastanelerin, yoğun bakım servislerinde ve ameliyathanelerde yaşıyor. Piercing, akupunktur iğnesi gibi vücudu delen nesnelerden çok çabuk bulaşıyor. Kana karıştıktan 5 gün sonra öldürüyor. Bu yeni katilin adı MRSA tipi stafilokok.
Sayfadaki fotoğraf, bir üzüm salkımını andırsa da aslında çok ölümcül bir bakteriye ait. Bu bakterinin adı stafilokok (staphylococcus). Tüm dünyada kanser, trafik kazası ve diğer tüm ameliyatlar için hastaneye yatan insanların bir çoğu, aslında bu bakteriyle savaşıyor. Her insan vücudunda yaşama ihtimali bulunan bu bakteriler özellikle hastanelerde, ameliyathanelerde, dövme ve piercing yapılan yerlerde daha da yaygın.
TEDAVİSİ BULUNAMADI Bu tehlike bugüne kadar tıp biliminin aşısını dahi geliştiremediği bu bakterinin iki tipi var. Biri her türlü antibiyotiğe, hatta penisilin'e bile dayanıklı. MRSA (Meticilin Resistance Staphylococcus Aeros) adı verilen bu bakteri türü ölümcül etkide. Kaliforniya Bakteriyoloji Enstitüsü, insanları bu bakterinden kurtarabilecek aşıyı ancak 2006 yılında piyasaya sürebilecek. MRSA'ya karşı sadece bir tek antibiyotik kullanılıyor. O antibiyotikle bile hastanın iyileşme şansı çok yüksek değil. İkinci türün adı ise MSSA. Bu stafilokok ancak yoğun antibiyotik tedavisiyle vücuttan atılabiliyor.
AÇIK YARADAN GİRİYOR Bakteri, insan vücuduna genellikle açık yaralardan giriyor ve girdiği vücudun bağışıklık sistemi zayıfladığında son darbeyi vuruyor. Hastaneye tedavi görmek, chekup yaptırmak ya da ameliyat için giden hastaların iç organlarına giren bu bakteri ölüme neden oluyor.
ANTİBİYOTİĞE DİRENÇLİ Geçtiğimiz yıl Samsun'da yapılan "3. Sterilizasyon ve Dezenfeksiyon Kongresi"nde İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim görevlilerinden Prof. Dr. Nezahat Gürler'in verdiği rakamlar, bakteri ne kadar tehlikeli olduğunu gözler önüne seriyor. Hem MRSA (İlacı bulunmayan) hem de MSSA (Antibiyotik ile tedavi edilebilen) bakterileri, en çok hastanede yaşayan mikroorganizma olarak biliniyor. Yapılan araştırmalara göre Türkiye'de bazı merkezlerde yüzde 70'lere ulaşan MRSA enfeksiyonları tespit ediliyor. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yapılan araştırmalara göre MRSA'nın antibiyotiğe karşı direnci 1990 yılında yüzde 32 iken, 2002 yılında yüzde 39'a çıktı. Çünkü bu bakteri ne kadar çok antibiyotikle karşılaşırsa ona göre yeni direnç geliştiriyor ve böylece genel direncini artırıyor.
DÜNYADA ÇOK YAYGIN Yapılan araştırmalara göre ABD'de yılda 2 milyon stafilokok olgusu görülüyor. Bu sayı, kanser ya da kazalar nedeniyle hastaneye yatan hasta sayısından daha fazla. 1980'li yıllarda, görülen MRSA hastalığı sayısı yüzde 5-10 iken, 1990'larda yüzde 20'lere, 2000'lerde özellikle yoğun bakım ünitelerinde yüzde 50'lere kadar yükseldi.
İNCİ DÖNDAŞ
|
|
|
|
|
 |
|
 |
|