|
|
|
|
|
|
Şov yapsak kırar geçiririz ortalığı...
Eski Türk filmlerinde Ahmet Özhan ve Emel Sayın'ı izlemenin tadına doyum olmazdı. Müthiş ikili çok uzun bir aradan sonra beraber konser vermeye hazırlanıyor. İşte size konser öncesi tadına doyulmaz bir sohbet.
Röportajın ilk sorusunu yöneltmeden önce Ahmet Özhan, Emel Sayın'a takılmaya başlıyor. İlk sorumu yöneltmek için 5 dakika bekliyorum...
Ahmet Özhan: Emel Hanım ile bir sitcom hazırlamak için buradayız. Emel Sayın: Sitcom komedi mi olacak? A. Ö.: Herhalde... Dram komedi olmaz ki? E. S.: Doğru. Ben de öyle söyleyecektim. A. Ö.: Çocuklar Duymasın'daki kız da, çocuk da gitti gürültüye. Onların yerine biz olabiliriz. Çocuklar da duyabilir artık... E. S.: Doğru. Duysunlar. Ne olacak ki? Röportaj nihayet başlıyor.
* Neden bir araya gelerek konser verme gereksinimi duydunuz? E. S.: Bizim bir araya gelmemiz insanlara enteresan gelebilir ama bize son derece normal geliyor. Sadece çok ara verdik. İlk kez 35 yıl önce birlikte çalışmıştık.
BESTE SIKINTISI YAŞANIYOR * Birlikte çalışmanızın gecikmesinin nedeni sizden mi kaynaklandı, yoksa sizlerin bir araya gelmenize neden olacak bir organizasyon mu olmadı? A. Ö: Kısmet bugüneymiş, böylesi daha hayırlı olacak diye düşünüyorum. E. S.: Ben de en doğru zamanın bugün olduğuna inanıyorum.
* Bu konserden sonra da yine birlikte çalışmayı sürdürecek misiniz? A. Ö.: Şu anda kesinleşen bir projemiz yok ama birlikte çalışmaya her zaman 'evet' deriz. Televizyon olsun, sahne olsun, Anadolu olsun, Avrupa olsun ben Emel ile çalışmaya her zaman varım. E. S.: Doğru olan her projede ben de Ahmet ile yola çıkarım.
* Bir beste yarışmasında yine birlikte çalışacaksınız? Bu yarışmada ne yapacaksınız? A. Ö.: Kurum içinde sunucuları var. Biz de kendimize uygun üslupla yarışmada yer alacağız. Jüride varız. Şarkı da söyleyeceğiz. Şu anda yarışmanın şekli tam olarak belirlenmedi.
* Neden beste yarışmasına gerek duyuldu. Yeterince beste yapılmıyor mu? A. Ö: Yeterince beste yapılmaması da gerçek elbette ama bir yarışma olduğu zaman her şey daha değişik olur. İnsanlar daha çok konsantre olur, daha ümitli olurlar, bir de işin ucunda ödül varsa meseleye kilitlenip, sahip çıkarlar. Bir de böyle yarışmaların promosyonu olur, herkes duyar. Bütün bunlar bir araya gelince üretim çoğalır.
* O halde beste üretimi konusunda ciddi bir sıkıntının varlığından söz edebilir miyiz? A. Ö.: Ben sıkıntının çok büyük boyutta olduğunu düşünmüyorum. Ama besteleri icra edeceğimiz platform sıkıntısının olduğunu düşünüyorum. E. S.: Ahmet'ciğim bana bir beste sıkıntısı var gibi geliyor. Ortaya çok fazla beste çıkmıyor. Bestecilerin geriye çekildiği çok ortada. Beste yapmak bir teşvik meselesi, bir heyecan meselesi. Teşvik olmayınca, heyecan olmayınca yeteri kadar üretim yapılamıyor. Son yıllarda beste üretiminin iyice durduğunu gözlemliyorum. Bu yarışma bestecileri teşvik edecek, heyecanlandıracak ve yeni besteler ortaya çıkaracak diye düşünüyorum.
* Türk Sanat Müziği'nin dinlenme oranı konusunda tespitleriniz var mı? A. Ö.: Ben dinlenme oranının çok belirleyici bir durum olduğuna inanmıyorum. Bugün çok saçmasapan şarkılar çok fazla dinlenebiliyor. O müziklerin değerli müzikler olduğunu söyleyemeyiz. Türk Sanat Müziği bu ülkede yaşayan insanların müziğidir ve en doğru müziktir. Çünkü bu ülkedeki insanların psikolojisini yansıtmaktadır.
YARAMAZ ÇOCUKLAR GİBİ * Yaz aylarında sizden başka Türk Sanat Müziği konseri veren başka sanatçılar yok. Sizce neden? E. S.: Ahmet'ciğim hep sen konuşuyorsun. Bu soruya da sen cevap ver bakalım. A. Ö.: Evet popüler mekânlarda bizden başka Türk Sanat Müziği konseri veren yok. Ama Cemal Reşit Rey'de birçok konser veriliyor ama çok az insan bu konserlerden haberdar. E. S.: Suç biraz da bizde. Bizim Türk Sanat Müziği'nin sunumunu renklendirmemiz gerekiyor. A. Ö.: Doğru söylüyorsun Emel ama çok fazla yemek yiyorsun. En azından konsere kadar biraz az ye. Konserden sonra istediğin kadar yersin. E. S.: Allah'ım bana sabır ver! Ne konuşturuyorsun, ne de yediriyorsun... A. Ö.: Aslında Türk Sanat Müziği icracıları showbusiness işini beceremediler.
* Becermeliler mi? A. Ö.: Hayır becermemeliler. Zaten beceremeyiz. Şartlara adapte olan, kalitesinden tek ödün vermeyen, şartları kendi lehine çeviren bir zekâya sahip olmamız gerekir. E. S.: Doğru söylüyorsun. Şunu yiyor olmasaydım seni öperdim. Ama pide çok güzel. Kusura bakma seni öpmek yerine pideyi tercih ediyorum. A. Ö.: Bir şarkı vardı hani. 'Islak Islak Öp diyordu. Sen de beni pideli pideli öp Emelciğim. ne Emoş yoksa humus mu? Ver onu da bana bari; ben de bir şeyler yiyeyim. Mehmet sen beni konuştururken Emel masayı silip süpürdü. Hadi Mehmet sen de ye. Yoksa aç kalacağız. E. S.: Ya Ahmet'ciğim nasıl oluyor da, hem konuşuyor hem de yemek yiyorsun? Sen çok cingözsün. A. Ö.: Emel herkes beni cingöz sanıyor. Öyle miyim gerçekten? E. S.: Sen yaramaz çocuklar gibisin. Sessiz görünüyorsun ama hem cingözsün hem de muzipsin. Seni yine öpemeyeceğim çünkü humus da çok A. Ö.: Bir humus kadar olamadık. E. S.: Ahmet, biz seninle şarkı söylemek yerine şov yapalım. Kırar geçiririz milleti. A. Ö.: Yapalım da, benim dingim kişiliğim yapmaya izin vermez. Ben şarkı söyleyeyim, sen yap. E. S.: Sen becerirsin, senden her şey umulur.
MEHMET ÇALIŞKAN MAGAZİN
|
|
|
|
|
|
|
|
|