| |
|
|
İnsanlar.. Asıl mucize, insanlar..
Su Otel'deki ikinci sabahımda kahvaltı salonundan girerken, beni karşılayan delikanlı, "Günaydın Hıncal Bey, bugün çok daha iyi görünüyorsunuz" dedi.. Yoo.. Öyle kulağa hoş gelen, sıradan bir karşılama cümlesi değil bu.. Bir defa klasik, dillere sakız "Nasılsınız" değil.. Sormuyor.. Kendisi yanıtlıyor.. İkincisi.. Aradaki "Daha" sözcüğü.. Yani otele gelişimin ertesi günü daha iyi göründüğüm fark ediliyor.. Yani tatil yaramış.. Asıl önemlisi.. Su'da bana yapılan masajlar, bakımlar, daha ilk günde bende gözle görülür bir değişiklik yapmışlar.. Onu söylüyor bana.. Kahvaltı salonuna girerken beni karşılayan genç, birinci sınıf bir halkla ilişkiler ve pazarlama uzmanı.. Sıradan bir garson, ya da servis elemanı olmanın ötesinde.. Akşamüzeri ayrılırken, önüme her büyük otelde bulunan anket formlarından birini koydular.. "Hıncal Bey lütfen çok dikkatle doldurun, çünkü sizin eleştirileriniz bizim için çok önemli olacak" dediler.. Doldurdum tüm yanıtları.. Son soru, en düşünmeden, en tereddütsüz cevap verdiğim oldu.. "Otelde kaldığınız süre içinde sizi en çok etkileyen üç şey.." Anında yazdım.. "İnsanlar.. İnsanlar.. İnsanlar.." Su Otel'de beni en çok etkileyen şey, otel insanları oldu.. Tıpkı geçen yıl kaldığım Fethiye Hillside'ın insanları gibi.. Şurası muhakkak.. Alarko'da turizmi yöneten Edip İlkbahar'ın en başarı ile yaptığı şey insan seçmek.. Bakın parayı verdiniz mi, tesis olarak karşılığını alırsınız.. Eğer petrol şeyhleri gibi sınırsız paranız varsa, o ünlü Yedi Yıldızlı oteli de dikebilirsiniz.. İyi seçilmiş bir mimar, iyi kullanılmış, artık insana nerdeyse sonsuz olanaklar veren çağdaş teknoloji ile dillere destan binalar yapabilirsiniz.. İşiniz orada bitmez ama.. Tam da orada başlar.. Binayı, o cansız, o ölü, o ne kadar muhteşem olursa olsun ruhsuz binayı hayata geçirecek, yaşatacak olan insanlardır.. Su Otel'de işte bu vardı.. Bir otelin bütün personeli, sizi kapıda karşılayıp, "Hoş geldiniz" diyenden, barda içkinizi ikram edene, akşamüzeri odanıza son kontrola gelene, herkes, ama herkes bu kadar seçme, bu kadar işini bilen, bu kadar içten gülen ve bu kadar sıcak koşan olur mu?.. Bir otelde bir kişi fire vermez mi?.. "Efendim, siz Hıncalsınız.. Onlar size.." Değil.. Benim Hıncal olduğum doğru.. Yarım asırlık gazeteci.. Kaçın kurasıyız.. Yapılanlar içten mi, herkese mi, yoksa sadece bana özel gösteri mi, bunu çok kolay seziyorum artık.. Kaldığım sürece Su personelini gözledim.. Anket kağıdına "İnsanlar.. İnsanlar.. İnsanlar" yazmamın sebebi bu.. Ben gençlere inanan, güvenenlere bayılıyorum.. Su, Türkiye'nin belki de en pahalı otellerinden biri.. Müthiş bir yatırım.. Böylesi bir yatırımın başına gencecik bir Türk delikanlısını getirmişler.. Aydın Samanlı.. Daha elinizi sıkarken, ona güvendiğinizi hissediyorsunuz.. Ve de otelin müdürü olduğunu hiç hissetmiyorsunuz.. Hem de nasıl alçak gönüllü, cana yakın.. Çalışma arkadaşlarına da, konuklara da.. İçlerinden biri gibi.. Ama varlığını hiç hissettirmeden bu müthiş binayı yönetiyor.. Her an her yerde.. En yakın yardımcıları Göktuğ Özdemir ve Nalan Apa da, kendisi gibi genç iki pırlanta.... Su'nun özelliği bu.. Genç bir otel burası.. Onun için benim gibiler gençleşerek çıkıyorlar zaten.. Sihir mi, mucize mi, her neyse onu işte bu genç insanlar yaratıyor. Bir genç daha tanıdım.. Murat Süğlün.. O da Beach Park'ın Genel Müdürü.. "Benim hocam Metin Ağabey'dir" dedi.. Bizim Akmerkez'deki S Cafe Metin.. Yıllar önce Antalya'da dükkan açmış. Murat yanında o zaman.. "Giderken herşeyi bana bıraktı. Ama asıl bıraktığı şey öğrettikleri oldu" dedi.. Dün anlattığım Beach Park mucizesinin başında da o var.. Beni gezdirirken görmenizi isterdim.. İnanın en az park kadar Murat'a baktım.. Nasıl zevk alıyor, parkını anlatırken, gösterirken.. Nasıl heyecan duyuyor, nasıl coşuyor.. İnsan işini sevmeli.. Martin Luther King haklı... Hangi işi yapıyorsan yap, en iyisini yapacaksın.. Murat böylesi gençlerden.. Ama asıl kutlanması gereken o değil.. Böylesine muazzam bir mekanizmanın başına, inanıp, güvenip böyle genç birini getirenleri alınlarından öpmek gerek.. Bu ülkenin gelişmesi, ilerlemesi, kurumlarının gelişmesi ile mümkün.. Kurumlarımızı gençlere böylesine emanet edersek, bizi kimse tutamaz, durduramaz.. İşleri gençlere bırakacaksın.. Hırslı.. İhtiraslı.. Başarma, yükselme arzusu ile dolu.. Yılmaz, korkmaz, bıkmaz.. Yorulmaz.. Engel tanımaz.. Özürlere sığınmaz.. Engellerden korkmaz.. Tam tersine başarısını arttırdığını bildiği için sever, hatta ister.. Daha çok engel ister ki, zaferi daha büyük olsun.. Bizim gibi on eleği elemiş, on iki tanesini duvara asmış, hayatta artık ulaşacağı yer pek kalmamışları, destekte tutacaksın.. Ukalalık etsinler, acımasızca eleştirsinler, deneyimlerini nakletsinler diye, o kadar.. İşi götürmeyi gençlere bırakacaksın.. Eğer zafer, sınır tanımayan, had bilmeyen, akıllara bile sığmayan zaferler istiyorsan, işi gençlere bırakacaksın.. Karar verme mekanizması cesur, yürekli, iyi yetişmiş gençlerde olacak.. Gençlere inanacaksın.. Gençlere güveneceksin.. Antalya'da bunu gördüm.. Antalya'da bir genç daha gördüm, bir genç daha tanıdım ki.. Ayrı yazı konusu olacak.. Cumaya..
|