|
|
Türkler, ölüme daha mı yakın?
29 Temmuz 2004 tarihli "SABAH Posta Kutusu"nda "Ancak Japonlar intihar eder" başlıklı yazıda uçak kazası nedeniy le kendisini kusurlu sayan bir Japon'un intihar, 130 yıllık bir köprünün yıkılması sonucu da bir İspanyol bakanın istifa ettiğini belirtmiştim. Madrit'ten yazan İSMAİL GÖKAL, "Çöken köprü nedeni ile bakan istifasının yaşandığı ülke İspanya değildir, Hollanda olabilir" diyor ve gerekçesini de şöyle açıklıyor: "İspanyollar o kadar prensipli insanlar değildir. Elimizde işaret yok bu konuda, ancak İspanyolların köylü olduklarını biliyoruz. Köylüler ise prensip sahibi değildirler, dünyanın her yerinde köylüler aynıdır. Türkler istifa etmiyor, harakiri yapmıyor. özür dilemiyor. Çünkü, Türkler ölüme yakın duruyor. Bu nasıl bir şey tam bilemiyorum, ama Türkler, 13-15 yaşından itibaren hep ölümü düşünürler. Ölümle bir ilişki içindedirler, yaşarken en çok bu ilişkiye takılırlar. Gereksiz intiharlar bu ilişkinin bir tür gerçeğe dönüşmesidir. Ölüm doğal görülmektedir. Türkler de İspanyollar gibi prensip sahibi değildirler. Her kavmin bir karakteri vardır. Türklerin karakterinde prensip yoktur. Duruma göre değerlendirme vardır. Prensiple bir şey tartışılmaz. "Hayıııır, ben öyle değilim" savunma silahıdır." Gerçekten de ölüm doğal mı görülmektedir biz Türkler için? Ölüm ile bu kadar yakın ilişkide bulunmasak göz göre göre minibüs dolusu insanla koskoca bir trenin üzerinden geçmeye çalışır mıyız? "Hızlandırılmış tren" kazasında kaybettiğimizden daha çok insanımızı her gün karayollarında ölümün kucağına bırakmamız "gereksiz intihar"dan başka ne olabilir? Bir yıl önce 20 Temmuz'da Kıbrıs Barış Harekatı nedeniyle ilan edilen ve İstanbul, Ankara, Adana ve İçel'de sürdürülen sıkıyönetim 1975'te kaldırıldı.
|