Ağanın keçisi
Yeniçerilerin gemi azıya aldıkları son dönemler. İşlerin iyiden iyiye çığırından çıktığı, sonunda topunun birden kökünün kazındığı günler yani... Yeniçeri Ağası bir keçiyi çadırın içine koyup yörenin esnafından üç gayrı-müslim çağırtmış. Önce Ermeni esnaf girmiş çadıra, bakmış çıkmış. "İçerde ne gördün?" diye sormuş ağa. "Keçiii" diye saf saf cevaplamış karşısındaki. Bir celallenmiş ki, Yeniçeri Ağası anlatılır gibi değil. "Yıkın zındığı" diye kükremiş "benim burma burma boynuzlu koçuma, nasıl keçi denilirmiş anlasın. On sopa, on altın da ceza..."
Rum titreyerek olanları seyrediyormuş. Olanları gördü ya, içeri girip çıkmasıyla "Burma burma boynuzlu bir koç duruyor" demesi bir olmuş. Yeniçeri Ağası iyiden iyiye dellenmiş bu cevap karşısında, "Yıkın edepsizi, keçiye koç diyerek bir de benimle dalga geçiyor. 20 altın 20 sopa..." Bağırtılar, iniltiler arasında sıra Yahudi bezirgana gelmiş. Yahudi çadıra doğru yönelmeden direk Yeniçeri Ağası'nın önüne gelmiş. Ve "İçeride bir Allah'ın belası vardır ki, anlatmaya kelime bulmak mümkün değil. İşkence etmeden ceza-i nakdi neyse söyle de verip işimize gidelim" demiş...
***
Bilmeyen okurlarımız için tekrar yazalım. Türkiye'de dünyada başka hiçbir ülkenin kendi amatörüne reva görmediği, uygulamadığı bir iş sürüyor yıllardır. Amatör teknelerden "Patenta" adlı bir sağlık cüzdanı almaları isteniyor. Sonra da buna İstanbul'dan Yalova'ya giderken çevrede bulaşıcı hastalık olmadığını işletiyorsun. Komik, komik ötesi anlamsız. Üstelik de ülkemizin en büyük Anayasa hocalarının açık raporlarına göre Anayasa'ya aykırı. Üstelik gecikme cezası da hiçbir amme alacağıyla mukayese edilemeyecek oranda. Tam on katı. Yani yüzde bin... Maksat Hudut Sahiller Genel Müdürlüğü adlı işlevini, güncelliğini tamamen kaybetmiş genel müdürlüğe para toplamak. Geçen yıl teknemin bu sağlık cüzdanını yenilemek için gittim. Aslında yenilemeye filan gerek de yok. İçerde bir sürü vize sayfası var.
Neyse ceza-i nakdi zaten vereceğiz. Al parayı, bas mührü, süresini uzatıver olsun bitsin. Yok "illa yenisini vereceğiz" diyorlar. Yetmedi bir de teknenin kayıtlarının fotokopisini, yetmedi teknenin teknik muayenesinin bir nüshasını istiyorlar. Memura "neden bunları istiyorsunuz? Teknenin tüm kaydı elinizde var. Çünkü en başta bunları almadan patenta vermiyorsunuz ki, her sene neden tekrar tekrar istersiniz?" diye sordum. "Devlet her şeyi bilmek ister. Ya teknenin boyunu uzattıysan" demez mi? "Sana ne?" diye sordum "Sen liman başkanı mısın?". Olmaz ya teknemin boyunu 2 metre uzatsam ne değişecek. Hatta iki misline çıksa ne farkedecek?
Ama adam kendini devlet olarak görüyor ya her şeyi bilecekmiş. Kalktım Sağlık Bakanlığı Hudut ve Sahiller Genel Müdürü Orhan Gümrükçüoğlu'- na gittim. Durumu anlattım. Adamcağız şaşırdı, "Olmaz öyle şey" dedi. Karantina Müdürü Metin Bey'i çağırdı, o da "yanlışlık var" dedi. Sonunda öğrendik ki yanlış filan yok. İkisi de uygulamanın farkında değiller. Önceki genel müdürlerden biri "Bu evrakları da isteyin" diye emir vermiş. Yazılı olarak birisi düzeltmezse bu uygulama ömür boyu sürüp gidecek. Bu yıl yine patentayı yenilemem gerekiyordu. İstanbul dışına çıkacağım için dostum Erol Kepenek'e rica ettim, bir adamını yollasın diye. Geçen sene olaylara kızan genel müdürün uygulamayı değiştirdiğinden eminim ama yine ne olur ne olmaz diye istenilen kağıtların fotokopilerini de ekledim. Bodrum'da telefonum çaldı, "Fotokopi çekerken bir bölümü eksik çekmişsiniz patentayı vermiyorlar. İster istemez cezaya girecek".
Para elimizde, kağıtlar elimizde, patentamızı alamadık. Cezaya kaldı. Bu da yetmemiş giden çocuğa "Sen bu şahsın nesisin?" diye sormuşlar. "Ya tekne sahibi, ya kaptanı ya da noterden vekalet verilmiş birisi bu parayı yatırıp işlemleri yapabilir, sakın sen gelme" diye de eklemişler. Ahbap çavuş düzeni nasıl tezgahlanıyor en güzel izahı burada: Benim tekneyi bir kenara koyun, gemi sahibi yani armatör işini gücünü bırakıp oralara gelecek. Ya da geminin süvarisi elinde kağıt karantina, banka dolaşacak. Mümkün mü? Her seferinde de noterden vekalet verip aynı adamı nasıl göndereceksin? Ama büronun tanıdığı birileri oldu mu, düzen tıkır tıkır işler. "Biz hallederiz abi, sen merak etme..."
Bu köşeden 3 kez Sağlık Bakanı'na durumu anlatan açık mektup yazdım. Ne Sağlık Bakanlığı'ndan ne de Hudut Sahiller Genel Müdürlüğü'nden tek bir cevap gelmedi. Bu kuruluşların basın ve halkla ilişkiler bölümleri ne iş yaparlar, çok merak ediyorum. Hiçbir şey değil de iyi niyetine beni inandıran genel müdürün bir yılda bu konuda hiçbir şey yapmamış olmasını hazmedemiyorum. Bir insan gereksizliğine inandığını açıkça ifade ettiği bir konuda nasıl en ufak bir çaba göstermez. Bu aksaklıkları, şaşırarak öğrenen bir genel müdür düzeltmezse kim düzeltecek? İşin kötüsü şu; artık ileriye dönük en ufak bir umut taşımıyorum. En azından bu yönetim değişinceye kadar... Yazıklar olsun...
Not: Parayı cezasıyla ödeyeceğim ve sonra da İdare Mahkemesi'ne dava açacağım.
|