|
|
Tanımadığım adamlarla niye selamlaşayım ki anne?
Kendi evime çıktığım zaman annem çok kızdı. Her sabah aynı telefon konuşmasını yaşadık. Gece geç dönme, herkese selam verme... O zamanlar hiç korkmazdım ama şimdi İstanbul beni çok korkutuyor
Evden ayrıldığımda 19 yaşımdaydım. Soluğu Paris'teki yakın bir arkadaşımın yanında aldım. Uzunca bir süre oralardaydım. Kanımın deli aktığı dönemlerdi. Param bitince tabii ki tıpış tıpış geri döndüm. Bu sefer istikamet Ankara'ydı. Hem ODTÜ'yü kazandığım için hem de siyaset merakım yüzünden... Okuldan bir arkadaşımla aynı evi paylaşmaya başladık. O zamanlar annem Ankara'da oturuyordu ve bana çok kızmıştı. "İyi de evladım 20 yaşında bir genç kızsın, tek başına ev mev ne gerek var, gel benim yanımda otur." Oturmadım. İnat ettim. Kendi ayaklarımın üzerinde durmalıydım. Evdekileri güven içinde olduğuma ikna etmem zor oldu tabii. Annemle her sabah aynı telefon konuşmasını yaptık. - Alo anne, merhaba. İyiyim, vallahi çok rahatım. Hiç kimse rahatsız etmiyor. ......... - Çok geç dönmüyorum merak etme. Geç kalsam da bizim oraları çok güvenli, geldin gördün işte. ......... - Anne saçmalama hangi devirde yaşıyoruz sadece bizim binada dört dairede yalnız yaşayan kız var. ......... - Anne, niye tanımadığım adamlarla selamlaşayım, abarttın işte.
*** İlk evimde bir yıl oturdum. Sonraki tamamen benim evimdi. Yalnız başımaydım. Bir ben, bir de köpeğim... Geceleri uzun yürüyüşlere çıkardık. Köroğlu Caddesi'nde beraber. Sabahları yine çok erken dolaşırdık. Kocası ya da ailesi evde olmayınca yalnız başına kalamayan arkadaşlarımı hiç anlamazdım. İnsan kendi evinde niye yalnız kalmasın? Yani kendi evimde niye korkayım ki? İstanbul'a geri döndüm. Bu sefer evde ben, kocam ve köpek şeklinde yaşamaya başladık. Kocamın her seyahatinde aynı telefon konuşmasını yaşadık. - Hayır sevgilim, bu gece yalnızım. İlk önce yemeğe gideceğim sonra bir şey yok. ......... - Niye annem kalsın bende canım, ben kalırım tek başıma. ......... - Hayatım istemiyorum kimseyi. Kocaman ev biliyorum. İyi de komik olma ben kaç yaşımdan beri yalnız yaşıyorum, korkmadığımı bilirsin. Tamam geç dönmem. Arabayı da mı almayayım? Nasıl yani?
Uzun lafın kısası korkusuz yaşayan yalnız kadınlardan biriyim. Gece gündüz her saatte, her yere gidebilirim. Hiç bilmediğim, tanımadığım dünyanın bir ucundaki ülkelerden birine bile gözümü kırpmadan giderim.
*** Bugünlerde korkuyorum. Evet yanlış okumadınız. İstanbul'da sokakta yalnız dolaşmaktan, geceleri eve geç dönmekten, ıssız yerlere park etmekten korkuyorum. Üç adamın, aslında onlara adam denmez ya, sadece gönüllerini hoş tutmak için şöyle bir bakıp seçtikleri bir kadını arabanın içine tıkıp uzaklara götürmesini belki tüm Türkiye atlattı ama ben atlatamıyorum. Düşünsenize akşam saat dokuz, işinizden çıkıp arabanıza doğru yürüyorsunuz. Bu arada İstanbul'un en işlek caddelerinden birindesiniz. Tanımadığınız adamlar yanınıza yaklaşıp sizi kaçırıyor. Ne kimse görüyor ne kimse duyuyor. O üç hayvan saatlerce size tecavüz ediyor, ama sonunda yaşadığınıza şükrediyorsunuz.
Ya da bir akşamüstü en yakında gördüğünüz düzgün yüzlü birine "Bilmem ne dolmuşlarına nereden binebilirim?" diye sorma gafletinde bulunuyorsunuz. Adam size yardım edeceğini söyleyip başınıza bir taş vuruyor, şehrin tam ortasında bir yerde... İstanbul her geçen gün beni dehşete düşürüyor. Yaşanılası bir yer olmaktan çıkıyor. Gece dolaşmazsanız, sabaha karşı eve gelmezseniz, canınız sıkıldığında arabayla hiç bilmediğiniz, görmediğiniz semtlere gitmezseniz İstanbul'da yaşamışsınız ne çıkar? Tam bir suç toplumu haline geldik. Ama kimse işin ciddiyetinin farkında değil.
|