Türkiye'yi bölgede siyasi ve ekonomik ilişkilerde zorlayan iki ülke var. İsrail ve İran. Her iki ülkeyle de Türkiye'nin ilişki kurmasında, özel sektörün bu ülkelerde iş yapmasında ciddi zorluklar söz konusu. Zira her iki devlet de bildiğimiz yöntem ve stratejilerle uluslararası arenada boy göstermiyorlar. Her ikisini de yönlendiren ve yol haritası olarak konulan referanslarında benzer argümanlar söz konusu. Daha önce İran'la ilgili olarak bu köşede bazı noktalara temas etmiştim. Yaptığım değerlendirmelerin hemen hemen tamamında haklı olduğumu söylemeye gerek yok. Çünkü, yazdığım ve dikkat çektiğim bütün hususlar Türkiye'nin aleyhine gelişecek hadiselere işaret ediyordu. Rusya ile yapılan doğal gaz pazarlıklarında bazı sıkıntılar yaşanmasına rağmen, aynı yöntemle İran'la pazarlık yapılamayacağını kaydettim. Aradan geçen uzun bir zaman dilimine rağmen İran, doğal gaz sevkıyatı basınç nedeniyle problemli, formulasyonu anlaşmalara uygun olmayan ve alınan doğal gazlar içinde en kalitesizi olmasına rağmen en yukarda kalan rakamlarını aşağıya çekmeye yanaşmadı. Özel sektörün tek başına İran'a gitmesi halinde sıkıntı yaşayacağına da dikkat çektiğim bir başka yazımdan kısa süre sonra Tepe Afken Vie (TAV) Konsorsiyumu, işletmeciliğini aldığı İmam Humeyni Havalimanı'nı daha işletmeye başlamadan Yahudi şirketi yakıştırması ve İran'ın güvenliğini tehdit edeceği gerekçesiyle geri gönderildi. İsrail'le benzer sorunlar yaşanmamasındaki tek gerekçe ise devletin birebir bu ülkeyle temas da olması ve kazançlı tarafın sürekli karşı taraf olmasındandır. İran ile ilişkilerinde sağlıklı yürüyebilmesi için kesinlikle devletin desteğiyle yola çıkılması gerektiğine de bu sebeple işaret etmiştim. Ancak, İran ve İsrail dikkat edilirse devletin alt birimleriyle değil, zirvesiyle yakınlık kurmaktan yana. Ticari ilişkilerde dengelerde hep Türkiye'nin aleyhine olarak gerçekleşmiştir. Hükümetin ticarette dengeyi sağlayabilmesi için özel şirketlerin arkasında durmayı prensip edinmesi gerekiyor. Türkiye'nin İran'la yakın ilişki kurmasının Avrupa Birliği (AB) pazarlığında da etkin kart olacağı bazı çevrelerde kulis bilgisi olarak dolaşıyor. Başbakan Erdoğan'ın ertelediği Tahran gezisini, ABD'nin, 'Bazı hadiselerde İran parmağı var' yaklaşımıyla tartıştığı bir dönemde yapması, AB'nin iki etkin üyesi Fransa ve Almanya nezdinde müspet olarak algılanıyor. Ziyaret öncesinde Tahran'ın 'Türk yatırımcılarını istiyoruz' açıklaması da Türkiye-AB paralelinde değerlendirilebilir.
Avrupa Birliği'nin İran'ı Pazarlık yapılacak konularda mutlu sona ulaşılabileceğine dair haberler de var. İran gazında fiyat indirim için masaya oturulduğunda beklenen anlaşma sağlanacağı ve dolayısıyla konunun 'Tahkim' yollarına düşmeyeceği ifade ediliyor. İran'ın Türkiye pazarına gaz vermesi kadar, Türkiye üzerinden reexport imkanına kavuşması önemli bir pazarlık kalemi olacak. Türkiye ile İran arasında halen 2.3 milyar dolar olan ve yüzde 80 İran lehine olan ticaret hacminin ikiye katlanarak 5 milyar dolara çıkarılmasına paralel olarak Türkiye aleyhine oluşan dengesizliğin giderilmesi için çalışmalar yapılacak. İkili ilişkilerin daha ileriye gidebilmesi içinde kuşkuların ortadan kaldırılması ve terör probleminde İran'ın net tavır sergilemesi istenecek. Ancak, bölgede güvenlik meselesini de ele alacak işbirliği İsrail'de farklı yankılanacak. İmam Humeyni Havalimanı'nın yeniden TAV'a işletilmek üzere teslim edilmesi ise Türkiye- İran arasındaki güvenlikte algılama sorununu ortadan kaldırıp, yeni ortak işlere zemin hazırlayacak.