| |
Nasıl okumalı?
Ankara'da Hilton Oteli'nin hemen yanıbaşına konan bombayı kontrol ederken bacaklarını yitiren Bekir Bayar... O bombayı oraya sinsice koyan... Tunceli'de doğan ve Mersin'de yaşamaya mecbur kalan, İstanbul'da otobüste patlattığı bomba ile günahsız insanların ölümüne, yaralanmasına neden olan ve patlama sırasında kendi de yitip giden 29 yaşındaki bombacı Semiran Polat... Bombanın patladığı otobüste yaşamlarını yitiren Firdevs İlkin, Kemal Polat, Zehra Sahin... Kimisi çok ağır yaralanan yirmi bir kişi... Bebekken beşikten düşerek sakatlanan bacağının dizden aşağısını patlamayla kaybeden ve "sağ bacağı zayıf olduğu için hayatının hep zor geçtiğini söyleyen" yaralılar arasındaki İzzettin Karataş... İstanbul'da bugün başlayacak olan NATO Zirvesi'nin anısı olarak belleklerde kalacak olan bu "hazin fotoğraf" hangi "kanlı ve yanlış okumanın" sonucu acaba? Dar gelirli çileli bir ailenin kızı kendi yaşamını da yok eden caniyane bir eylemi neden göze alır? Ankara'da bir polis memurunun geri kalan yaşamını kezzaplayan o bombalı paketi oraya koyan neyi amaçlar? Muhakkak ki, eylemi yapanların ya da onları yönlendirenlerin hepsinin bir "okuması" var. Ama o okumanın ne kadar "doğru" bir okuma olduğu ortada... Yoksulun yoksulu, dar gelirlinin dar gelirliyi yok ettiği yanlış bir "okuma" bu...
*** Toplumların ve bireylerin akıp giden yaşamı doğru okuyamamaları çok ağır faturalar ödetirken, doğru okumada ödül getirmese bile yanlışa düşmeyi önler. Tüm medyanın hepimizin ve belki de dünyanın yakın geleceğini belirleyecek zirveleri nefes almadan ardı ardına okumaya çalışması, "Nasıl okumalı" sorusuna da cevap araması bu yüzden... Son "okuma" gayretini de NATO Zirvesi vesilesiyle yapıyoruz... Ne oluyor? Sorumuz bu...
*** Gelişmiş dünya ile gelişmemiş arasındaki farkın kapanmaması halinde dünyanın huzur içinde yaşaması zor gözüküyor... Çünkü zenginlik üretemeyen ülkeler terör üretiyor... Terör üreten ülkeler de daha ziyade Ortadoğu'da toplanmış bulunmakta... Teröre karşı tavır konusunda gelişmiş ülkeler arasında bir ayrılık yok. Kimin terörü kışkırttığı ve terör ile mücadele yöntemlerinde ise ayrışma var. Petrol tekelini elinde tutarak, rakipsiz kalmak isteyen Amerika ile bu amaca yönelik girişimleri reddeden, çekirdeğini Almanya ile Fransa'nın oluşturduğu AB arasında ayrılık var. Ancak bu çekişmenin İrlanda ve Brüksel toplantıları ardından biraz daha yumuşadığı görülmekte... Terör ile savaşta ise, AB'nin bastırmasıyla, ABD'nin de artık sosyo-ekonomik önlemlerin önemini algıladığı hissediliyor. Terörün ortadan kaldırılması için silahlı gücün yeterli olamayacağı, zenginleşmenin, demokratikleşmenin, dinamik bir sivil toplum arayışının da mutlak şart olduğu "ortak politika" haline dönüşmekte...
*** Türkiye'nin durumuna gelince... Bush bunun en açık mesajını hem konuşmalarıyla hem de jestleriyle veriyor. Dün Ankara'ya giderek, en önemli muhatap olarak Erdoğan hükümetini aldığını göstermesi, cumhurbaşkanlığını protokol makamı olarak yorumlaması, hiçbir askeri yetkilinin hiçbir resmi toplantıda yer almayacak olması çerçeveyi çiziyor. Çerçeve içindeki fotoğraf da gene Bush tarafından şu cümleler ile tanımlanıyor: "Bu arada, Türkiye'yi örnek göstermem gerekiyor. Müslüman bir ülke olarak insanlarına özgürlük, umut ve fırsat veriyor. Şöyle bir şey olacak. Büyük Ortadoğu'da özgür uluslar çoğaldıkça, diğer ülkelerin halkları diyecek ki, 'bir dakika, bu benim de arzuladığım bir şey. Bu benim de istediğim bir şey' Amerika'nın ve özgür dünyanın rolü reformcularla aynı safta yer almak." Nitekim, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da "Türkiye bu coğrafyada istikrar yayıcı misyon yüklenmiştir" diyerek Bush'u duyduğunu doğrulamakta...
*** NATO artık Ortadoğu ve Kafkaslar ile daha fazla ilgili bir anti-terör örgütü haline geliyor. Anlaşılan Türkiye de "ana üs" olma yolunda... İkinci Dünya Savaşı ertesi Almanya ne ise, teröre karşı savaşta Türkiye o olacak. Türkiye'nin geleceğini, kendine yüklenmek istenen rol ile o rolün kendisine getireceği zenginlik ile özgürlük arasındaki orantı belirleyecek.
|