| |
Üniter devlet burada, üniter halk nerede?
AB süreci, "cumhuriyetçi" ve "demokrat" ayrımını iyice netleştirdi. Cumhuriyetçilik, bireyin zenginliğini ve özgürlüğünü yok sayan Ortaçağ tabularının savunusu haline geldi... Devletçi, merkeziyetçi, bürokratik, topluma güvenmeyen bir zihniyet cumhuriyetçilik olarak belirdi... Bireye, topluma, yerel yönetimlere imkan veren atılan her adımda insanın mutluluğunu, özgürlüğünü ve zenginliğini "devletçi, merkeziyetçi, bürokratik" geleneğe tercih eden yaklaşım da demokratiklik olarak temayüz etti... Türkiye, AB standartlarına uygun bir yapıya kavuşma çabası içine girince, "cumhuriyetçi" ve "demokrat" yaklaşımın ne olduğunu çok iyi anlatan örnekleri de yaşamaya başladık...
*** Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, cuma günü Özel İdare Yasası'nın on dört maddesini veto etti. Sezer'e göre yasa "valilerin yetkilerini azaltıyor, üniter yapıyı bozuyor ve laiklik ilkesiyle çelişiyor." Belli ki, Cumhurbaşkanı benzeri tüm yasaları da veto edecek. Haberi, Sabah gazetesi "Reforma Veto" başlığıyla vermişti. Başlığın altındaki cümle de "Sezer merkezin kimi yetkilerini yerel yönetimlere devredip bürokrasiyi azaltan yasayı geri yolladı" idi... Radikal gazetesi, haberi manşetten "Yerel demokrasiye veto" başlığıyla gördü. Cumhuriyet ise "AK Parti'nin oyununun bozulduğu" iddiasındaydı... Manşetler de "cumhuriyetçi" ve "demokrat" ayrımını ortaya koyuyordu... Halka güvenenlerle halkın desteğini alan bir iktidar partisinden "devlet adına" şüphelenenler...
*** Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in veto gerekçelerini okuyunca, mevcudun mükemmel olduğu sanısına varıyordunuz. "Devletçi, merkeziyetçi ve bürokratik" yapı sanki Türk insanını ihya etmişti... Halbuki hep birlikte biliyoruz ki durum böyle değil... Birleşmiş Milletler Yaşam Endeksi'nde Türkiye 96. sırada... Yunanistan 24, Portekiz ise 23... Üniter devlet anlayışı da yaşama yansımadı. "Üniter halk" olamadık. İstanbul'un Şişli ilçesi Bingöl'ün Yedisu ilçesinden 2500 misli daha zengindi. Eğitim ise tam bir fiyaskoydu. Toplam okumuşluk yılı kişi sayısına bölündüğünde hepimiz ilkokul dörtten terktik... Askeri laiklik anlayışı da demokrasiye geçişi önlemişti...
*** Demokrasilerde tek bir ölçüt var, halka güvenmek... "Eğitim hizmetleri merkezi olarak yerine getirilmezse rejim değişir" diyorsanız, halkın kendi kendini yönetemeyeceğini düşünüyorsunuz demektir. Bu anlayışa göre devlet halkı için en iyisini istiyor ama halk bunun farkında değil ve fırsatını bulduğunda da kendisine kötülük yapacak... Halkı halktan fazla düşünen bir anlayış var ama ne garip ki bunun halka bir yararı olmuyor. Yoksulluk, fakirlik, gelir dağılımında adaletsizlik, eğitimsizlik... Hepsi bu anlayışın ürünü değil mi?
*** İngiltere, cumhuriyetçi değil... Orada bir hanedan ülkeyi yönetiyor... Ama demokrasinin gün ışığına çıktığı bir ülke... İngiltere'deki demokrasi kendini her yerde ve en fazla da yerel yönetimlerde hissettiriyor... Belediyeler "yerel hükümet" kabul ediliyor... İller, ilçeler kendi yönetimlerinde özerk... Güvenlik, eğitim, bayındırlık konularında kendi kendilerini yönetiyor... Bizde ise belediye başkanı vali muavininden izin almadan kent dışına çıkamıyor... İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınabiliyor. Protokolde validen daha önemsiz sayılıyor... Neden, çünkü kendisini devlet atamamış, halk seçmiş...
*** Türkiye, AB sürecinde bu eski kalıpları da kıracak... Zaten kırıyor da... "İnsan odaklı" demokrat bir yönetim tarzına geçme zorunluluğu var... Bu zorunluluk zihniyet değişimini de gerektiriyor... Şimdi yaşanan o zihniyet değişimi aşaması... İnsanın mutluluğu, özgürlüğü, zenginliği olmadan devletçilik, merkeziyetçilik ve bürokrasi ne işe yarar ki? Halkın verdiği vergilerle resmi arabalarda dolaşıp, resmi lojmanlarda oturmaya ve Şişli ile Yedisu arasındaki 2500 misli zenginlik farkına aldırmamaya mı? İnsandan ve toplumdan korkarak yönetim olmuyor... Cumhuriyetçiler de bunu anlayacak...
|