| |
Nükleer rüşvet mi nükleer hesap mı?
Ancak hayalperestler ve ülke yönetmek gibi bir külfeti omuzlarında hissetmemiş "tarih seyircileri" bilemezler, düşünmek zahmetine de katlanmazlar uluslararası "alışveriş"lerin hangi şartlarda hangi kisvelere bürünebileceğini... Fakat "işe soyunanlar" her zaman düşünmek zorunda, devletler arası çıkarların nasıl dengelenebileceğini... Buna postmodern söylemle bugün, kazan-kazan stratejisi deniyor. Başbakan Erdoğan'ın Fransa gezisinde, oyunu açış şekli ve masaya koyduğu "pot" bende olumlu bir çağrışım yarattı. Özal'dan sonra, siyasi klasiklerimizin egemenliğinde kaybettiğimiz 15 yılın sonunda, Erdoğan, doğrusunu isterseniz Türk kamuoyunun, hele hele de Ankara elitlerinin hiç alışkın olmadığı bir yöntem sürdürüyor. Bu yöntem, al-ver yöntemidir basit bir ifadeyle... Aslına bakılırsa, insanlık sürecinin temel dinamosudur da bu: Almayan vermez, vermeyen alamaz. Bir redoksta, iki tarafın moleküler değerleri eşit olmak zorundadır ki, reaksiyon doğru ilerlesin... Aksi halde, asit elde etmek isterken baz elde edersiniz.
Nükleer santraller Başbakan Erdoğan iyi yolda ilerliyor. Bütün kalbimle umud ediyorum ki, esaslı bir hata yapmasın... Poker masasında sadece politik kartlarla değil, ekonomik kartlarla oturmayı tercih ediyor ve "el"ini güçlendiriyor. Zaten masadaki yabancı oyuncular da pokeri aynı kartlarla oynamıyorlar mı? Şimdi bir Türk yöneticinin de "geçerli olan" yöntemi benimsemesi bizi niye şaşırtsın? Ulusal ve uluslarası stratejisi bakımından, "nükleer yatırımlara" hâlâ büyük ölçüde bel bağlamış olan Fransa'ya, "nükleer enerji yatırımı" konusunda yeşil ışık yakması, bence Erdoğan'ın, bu "poker"den parayla kalkmayı (AB için müzakere sürecini başlatmak) kafasını koyduğunu gösteriyor. Buradan Erdoğan'ın, tıpkı Özal gibi, hem büyük oynamaya hevesli, hem de risk almakta cesur olduğu da anlaşılıyor. Risk almadık da ne oldu? Türkiye, klasik yöneticileri yüzünden 25-30 yıl yerinde saydı, AB'ye giren bazı ülkelerin 4-5 kat küçük gelir diliminde pineklemek zorunda bırakıldı. Başbakan'ın, Fransa'ya, beheri 5 milyar dolar civarında bir yatırım anlamına gelen nükleer santrallerin kurulması için ortaklık teklifinde bulunması, desteklenmesi gereken bir adımdır.
Çevreciler ne der? Gezegenimizin daha yaşanır bir yer haline getirilmesi konusunda, çevrecilere kulak vermek elbette gerekli... Fakat henüz, milletlerin "tarihi hedefleri", çevrecilere bırakılmayacak kadar önemli. Yeryüzünde 40'tan fazla ülke nükleer enerjiyi yıllardır zaten kullanıyor. Öyleyse çok önemli bir "çıkar" karşılığında Türkiye'nin de bu yola girmesinde beis yoktur. Bir zaman gelir de, bütün dünya ülkeleri nükleer santrallerini sökmeye başlarsa, biz de sökeriz. Yatırılan para heba olmayacak mı derseniz, başınızı çevirin ve son 30 yılda Anadolu'ya gömülen yatırım mezarlığının kaç para patladığına bakın!.. Türkiye'nin müzakere tarihi alması "ülke için devrim" anlamındadır. Ortaklığımız çok uzun sürebilir, ne gam! Bunun yanında, nükleer santralin lafı bile olmaz! Erdoğan'ın Fransa'ya yaptığı teklif, bir gazetenin "çevrecilere şirinlik uğruna" manşete çektiği gibi "nükleer rüşvet" değil, AB yolunda bir nükleer hesaptır! Bu yolda ben, Başbakan'ın arkasındayım!..
|