| |
Önde ot arabası var
Eski devirlerde, yeniçeriler savaşa giderken veya dönerken, saraydan umdukları maaşları alamayınca, "önde ot arabası var" diyerek yürüyüşü durdurur, bir nevi "askeri grev"e giderlermiş. Padişah da kesenin ağzını açmak zorunda kalırmış... Bizim askerimizin bugün, "maaşlar az geliyor" diye "yürüyüşü" durdurmayı aklından bile geçireceğini sanmıyorum. Kaldı ki TSK, sadece üzerine yüklenen askeri görevleri yürütmekle değil, neredeyse memleketin her tarafında meydana gelen ihtiyaca cevap vermeye mecbur hissediyor kendini... Heyelan, seyelan, deprem, salgın hastalık, trafik kazası ve daha akla hayale gelmeyecek bilumum işe en önce asker koşturuyor. Okul ve kurslar açmak, öğretmenlik yapmak vesaire hariç. Teamülden olmadığı üzere, ilk kez üst rütbeli bir komutan "asker maaşları" konusunda ciddi bir rahatsızlığı dile getiriyor. Genelkurmay 2. Başkanı Org. İlker Başbuğ, askerlerin yüzde 96'sının yoksulluk sınırının altında yaşadığını söylüyor. Şimdi buraya bir mim koyalım. Türkiye'de, devletin emrinde göre yapan, değişik profesyonel kadrolar da yoksulluk sınırının altında yaşıyorlar. Adalet personeli, hakimler ve yargıçlar... Emniyet mensupları ve emniyet yetkilileri... Üst ve orta düzey devlet bürokratları, müfettişler, müdürler... Devlet hekimleri ve sağlık personeli... Mühendisler, veterinerler, kimyacılar, fizikçiler ve diğerleri... Bittabi öğretmenler ve üniversite öğretim üyeleri ile öğretim personeli... Genel olarak da memurlar... Öte taraftan, hükümetin, yüzbinlerce personelin maaşını "şıp" diye yoksulluk sınırının üzerine çıkarma imkanı da sınırlı, hatta neredeyse imkansız... Ama ortada ciddi bir detay var. İhtiyaç halindeki devlet görevlilerinden farklı olarak "asker"in özel bir durumu var. TSK personelinin, ikinci bir "kazanç kapısı" yaratma ve bununla hayatını bir miktar da olsa rehalibite etme şansı yoktur. Güvenlik personeli için de aynı durum öz konusudur. Bir anlamda yargıçlar ve savcılar için de... Askerin özel konumu sebebiyle hükümetin, buradan yükselen "maaş zammı" isteğine duyarlı yaklaşması gerekir. "Gücümüz bu kadar, memura ne veriyorsam o kadar veririm" diye geçiştirilecek bir konu değil bu... Hükümet olmak demek, çözüm üretmek, sıraya koymak, hakkaniyete dayalı uygulama planları çizmek demek. Bunun için, yeni icatlar ve icraatlar gerekiyor. Kafayı çalıştırmak lazım... Mesela, orman vasfını kaybetmiş Hazine arazilerinin ekonomiye kazandırılarak yeni kaynak elde edilmesini bu yüzden desteklemek gerekiyor. Devletin "vergiden harici" ek kaynak arayışlarını desteklemek gerekiyor. Hükümetin de önü açılmalı bir anlamda... TSK, elbette "önde ot arabası var" demiyor. Ama, mesela bir albayın, vakıf üniversitelerinin parasını ödeyemediği için çocuğunu ille de devlet üniversitesine göndermek zorunda kalması da, "fırsat eşitliği" ilkesine aykırıdır.
|