Özal'ı limonata mı öldürdü?..
Seyahatten yeni dönmüştü.. Cuma sabahı çalışma ofisine inerek imzalanması gereken evrakları inceledikten sonra eşinin yanına döndü.. Eşofmanları giyerken, Semra Hanım'a "Dün geceki uyku yetmedi, biraz daha dinleneceğim.." diyordu.. Fakat saat 19.00'da telaşla konutun kapısını çalan Kaya Toperi'nin sözleri bu istirahate izin vermeyecekti.. -"Efendim sanırım gözden kaçırdığınız bir daveti size hatırlatmak istedim.. Bulgar sefaretinde bir Bulgar ressamın sergisi açılıyor.. Kokteyl veriliyor. Muhakkak gitmemiz lazım.." Programa genellikle uymasıyla tanınan Turgut Bey her zamankinden farklı olarak bu kez karşı koydu: -Kaya çok yorgunum.. Gitmeme imkan yok.. Beni bırakın.. Dinlenmek istiyorum.. Kaya Toperi ısrarına devam edince Semra Hanım girdi devreye.. - Çocuklar görmüyor musunuz, çok yorgun.. Niye bu kadar ısrar ediyorsunuz?.. Hem ben de gelemem.. Çin yolculuğu için bavulları hazırlamam lazım.. Kaya Toperi geri adım atmıyordu.. Tüm isteksizliğine rağmen bu kadar ısrar karşısında çaresiz, "Tamam," dedi Turgut Bey.. Ayrılırken kendisini endişeli gözlerle izleyen eşinin yanağına bir öpücük kondurarak, "Merak etme" dedi: "Fazla kalmaz hemen dönerim." İki saat sonra köşke döndüğünde keyifsizliği artmıştı.. Yatak odasına doğru yönelirken akşam yemeği için hazırlanan eşine, "Ben yemeyeceğim" dedi. Kızdı Semra Hanım, "Yoksa dışarıda bir şeyler mi yedin yine?." Eşine sevgiyle sarılan Turgut Bey, kendini savunmaya başladı.. - Yok hayatım hiçbir şey yemedim.. İçki içmiyorum diye limonata hazırlamışlar, onu içtim.." - Ben sana açıkta gelen bir şeyi içme demiyor muyum?.. Semra Hanım'ın en korktuğu şey başına gelmişti.. Suikastten sonra Turgut Bey'in dışarıda kapağı önceden açılmış hiçbir şeyi içmesine müsaade etmiyordu.. Hatta Turgut Bey'e köşkte soda getirildiğinde bile şöyle diyordu: "Sodayı mutfakta açmayın.. Şişeyi burada açın.. Gazı gidiyor.. Turgut Bey sevmiyor.." Bulgar Büyükelçiliği'nde ikram edilen açık limonatanın ertesi günü cumartesi sabahı, duşunu alıp traşını oldu Turgut Bey.. Kahvaltı masasına doğru ilerlerken, yatak odasıyla oturma odası arasındaki spor aletlerinin durduğu bölüme girdi.. Yürüme bandına çıkmıştı ki, vazgeçti.. Yanına gelen Semra Hanım'a "Yürümeyeceğim.. Terlerim şimdi.. Yeniden banyo yapmak istemiyorum" dedi. Semra Özal kahvaltıyı hazırlamak için dönmüştü ki arkasında bir gümbürtü koptu.. Korkuyla arkaya döndü eşini gördü.. Turgut Bey boylu boyunca yerde yatıyordu.. Hiç zaman kaybetmeden eğildi, nabzını yokladı.. Atmıyordu..
TURGUT BEY ÖLMÜŞTÜ Zeynep Özal, Bir Kadın Birkaç Hayat isimli kitabında Müge Anlı'ya anlatıyor: Annemin içi içini yiyordu.. Babamın eceliyle öldüğüne emin olamadı bir türlü.. İyiydi Turgut.. Nasıl kalp krizinden ölür?.." Doktoru Cengiz Aslan, Amerika'da kalp ameliyatını yapan Dr. De Bakey'i arayıp sordu: - Bir insan ağrısı sızısı olmadan bir anda ölebilir mi?.. Dr. De Bakey'in yanıtı ilginçti.. - Ağrısız sızısız, hiçbir belirti olmadan kalp krizinden ölüm ancak milyonda bir olur.." - Zehirlenme ihtimali olabilir mi?.. - Zehirlenen kişinin bedeni de aynı şekilde etkilenir.. Zehirlenme de olabilir.." İki yıl sonra, Azerbaycanlı orta yaşlı bir erkek Semra Hanım'ın evde olmadığı bir sırada kapıyı çaldı.. Semra Hanım'ın evde olmadığını öğrenince, kapıdaki görevlilere şöyle söyledi: - Özal'ı zehirlediler.. Elçibey'i desteklediği için.. Bir zehir içirildi kendisine.. Zehirin içeriğinin ne olduğunu biliyorum.. Türkçesi bozuk ziyaretçi, cebinden çıkardığı kağıttan okuyarak verildiği söylenen zehrin içeriğini yazıp teslim etti.. Cerrahpaşa'da doktorluk yapan bir arkadaşını ziyarete gelmişti.. Hem bu arkadaşını hem de kaldığı otelin adresini vererek ayrıldı evden.. Semra Hanım eve gelince durumu öğrence çok heyecanlandı.. Korumasını hemen otele göndererek, "Al çabuk getir o beyi" dedi.. Koruma otele gitti ama adamı bulamadı.. Pasaportunun fotokopisini çekti.. Gelince haber verin diye telefon numaralarını bıraktı. Ama adam bir daha otele gelmedi.. Semra Hanım bütün sınır kapılarına haber verdirdi.. Adam ülkeye giriş yapmıştı.. Ama ne kara, ne deniz ne de havayollarından çıkış yapmıştı.. Cerrahpaşa'dan arkadaşım dediği doktoru buldular.. Ancak doktor, "Ben böyle bir adamı tanımıyorum" dedi.. Kısacası adam yok olmuştu..
İSTENEN SAATTE ÖLDÜREN ZEHİRLER Zeynep Özal Müge Anlı'ya diyor ki: "Annem bu işin üzerine çok düştü.. babam Türki Cumhuriyetler'in Rusya'nın etkisinden koparak Türkiye'nin etkisine gireceğine inanıyor ve bu yönde inanılmaz çalışıyordu.. Elçibey en büyük müttefikiydi.. Özellikle Ruslar suikast konusunda saatli bomba gibi etki eden saatli zehirler geliştirmişler.. İnsanı verildiği sırada değil, istenen saatte öldürebiliyormuş.. Teşhis de edilemiyormuş.. Bu zehrin Bulgarlar tarafından kullanıldığı istihbaratını alınca annemin kuşkuları daha da arttı.. Babamın ölmeden bir gece önce, Bulgar sefaretinde içtiği limonatayı bir türlü unutamadı.. Ama otopsi yapılmamıştı.. Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Özal, gerçekten limonatanın içine katılan zehirle mi öldürülmüştü?.. Bu sorunun cevabı hiçbir zaman öğrenilemedi..
|