| |
|
|
Cennette iki gün..
Vallahi aslında Atilla Dorsay'a sormak gerek.. George Burns'un Oh God, Aman Tanrım filmi mi idi, yoksa, Buck Henry ve Warren Beatty'nin Heaven Can Wait, Cennet Bekleyebilir'i mi pek emin değilim.. Çeyrek asır öncesinden söz ediyoruz.. Eee.. Bizim kafanın kağıdı da epey eskidi değil mi?.. Pazar günü Los Angeles'te 1994 Dünya Kupası'nda başıma gelenleri anlatırken Başkan diye Reagan'ı yazmışım.. Reagan 1984 Los Angeles Olimpiyatları'nda başkandı oysa.. Kafamda karışmış.. Allahtan editörüm sevgili Fikret hiç değilse bir "Eski" diye eklemiş de Reagan'ın önüne.. Hıncal ağabeyini kurtarmak için. Kurtarmış da, beni kurtarmış, yazıyı değil. Ben Clinton ile ayni muameleyi gördüm Amerika'da, sırf özürlü olduğum için.. Koltuk değneği ile yürüyordum, ayağım alçılı.. Artık böyle hafıza atlamalarını hoş göreceksiniz, ne yapalım.. Sadede dönelim.. (Konuyu dağıtmak da bir başka emare ya..) Herhalde Cennet Bekleyebilir olmalı.. Çünkü onun set dekorasyonu ödül almıştı.. Cennet dekoru.. Her şey beyazdı.. Cennete gelmiş insanlar dahil.. Onlar da melek olmuş ya.. Beyazın en güzel kullanılışı oydu bildiğim.. Aslında ben beyazı 1972'den beri pek sevmem.. Tam bir yıl Gülhane Tıp Akademisi Hastanesi'nde ayni odada yattım. Duvarlar beyazdı.. Tavan beyaz.. Dolaplar, tuvaletler, yatak örtüleri, bana giydirdikleri entari.. Beyaz bana hayatımın o en kara günlerini hatırlatır.. Ne zaman yeni bir eve taşınsam, boyacıya "Aman beyaz bırakma" diye talimat verirdim.. Su Otel'e giderken, başıma geleceği tahmin ediyordum.. Eren Talu yapıyordu çünkü.. Yıllar sürdü.. Ben gelip gidiyorum Antalya'ya.. Sera'da Sheraton'da kalıyorum.. Eren'e rastlıyorum.. "Ağbi otel yapıyorum.." Bre aman ne bitmez oteldir bu.. Millet dört yılda kent yaratıyor.. "Yahu" dedim Eren'e bir gün.. "Sen bir haltlar karıştırıyor olmayasın.. Defne de seni burada otel yapıyor sanıyor.." Güldü gitti.. Su sonunda bitti.. Duydum ki Eren şimdi Bodrum'da otel yapıyormuş, aylardır.. Eren, Defne Samyeli'nin kocası.. Defne Kanal D'de başlarken ona bir dekor yapmıştı.. (Yoksa Show'da başlarken mi?.. Ah bu kafa!..) Hani bembeyazdı her şey Defne dışında.. Her şey dediğim de çok az şeydi zaten.. Eren minimalist mimarlardan.. Ne bulduysa doldurmuyor.. Az.. Öz.. Geriye büyük büyük boşluklar kalıyor.. Mimarlık ve gazetecilikte espas diye geçer.. Ben de espaslara bayılırım.. Çok konuşulmuştu Eren'in o beyaz Ana Haber dekoru.. Sonra vazgeçtiler.. Millet sevmedi yani.. Şimdi beyazcı ve minimalist Eren'in oteline giderken kafamda bir şeyler var tabii.. Ama eksikmiş, azmış.. Eren Hillside Su Otel'de beyazın ve minimalizmin doruklarına ulaşmış.. Daha kapıdan adımınızı atarken Su çarpıyor sizi.. Etkilemiyor.. Resmen çarpıyor.. Giriş.. Resepsiyon.. Sağda bar, solda restoran.. Beyaz.. Bembeyaz.. (Beyaz bu otelde hayat boyu bedava mı kalıyor acaba?..) Hepsinden önemlisi.. Odam.. "Oda" lafı garip kaçtı.. Yarım basketbol sahası içi, tüm basketbol sahası etrafındaki teraslar.. Benim İstanbul Alkent'te oturduğum ev bahçesi ile buraya sığar.. Ben dünyayı gezdim.. Dünyanın en iyi otellerini gördüm, kaldım, böyle bir şey başıma gelmedi.. Her şeyi elektronik, minnacık bir kumanda ile yönetilen bir müthiş beyaz da burası.. Anlatması öyle zor ki.. Gidip görmek, kalmak gerek.. Kral Dairesi falan hafif kalır.. İmparator Suiti.. Her şey düşünülmüş ve konmuş.. Ama her şey.. "Prezervatif bile" dersem, "Her şey"i abartmadığımı anlarsınız.. Her şey elinizin altında.. Hasbelkader olmayan bir şey bulursanız, 1000 rakamını tuşlayın anında geliyor.. İşte o an çeyrek asır önceki bembeyaz cennet filmini hatırladım.. "Oğlum Hıncal, cennete hoş geldin" dedim.. İki günlük Antalya gezim, her şeyi ile muhteşemdi. Ben böyle güzel bir tatil daha yaptığımı hatırlamıyorum.. Yer yüzündekiler her şeyi hazırlamışlardı bana.. Ama en güzel sürprizi gene "Gök"teki yaptı.. Temmuz ortasında Antalya ve Hıncal düşünebiliyor musunuz?.. Düşünün.. Bulutlar içinde kondu uçağımız Antalya havaalanına.. Kaldığımız sürece bulut.. Serin rüzgar, çiseleme.. Güneşe gelenler kimbilir nasıl lanet etmişlerdir.. Oysa benim en güzel Antalya yazımdı.. 30 yıldan beri ilk defa deniz kenarına yürümeme imkan verdi doğa.. Bu mevsim Antalya'ya gitme zorunda kaldığında, klimalı odasının penceresinden imrenerek, kıskanarak, gıpta ederek havuza ve plaja bakan Hıncal nihayet sahile inebildi.. O güzelliklerin (Tahmin edersiniz) arasında yürüyebildi.. Oturdu kahve içti. Başından sonuna dört dörtlük bu cennet günlerini anlatmaya yarın başlayacağım..
|