| |
Ulusoy biliyordu
Levent Bıçakçı'nın kazanması bekleniyordu. Burada önemli olan, şaşırtıcı olan seçime 2 gün kala adaylığını açıklayan Mehmet Ali Yılmaz'ın Levent Bıçakçı'yı fena halde zorlamasıydı. Ama biraz derine inilirse bu beklenen bir sonuç. Çünkü o 83 oy, aslında Haluk Ulusoy'un. Ve de Ulusoy sanıyorum bu tabloyu tespit ettiği için adaylıktan çekildi. Yani kongrede Levent Bıçakçı'ya karşı az da olsa geride kaldığını gördü. Ve seçimi kaybetmiş bir başkan olarak bırakmaktansa bu şekilde ayrılmayı uygun gördü. Ulusoy bu sonuca nasıl vardı? Şimdi şöyle bir matematik ifadesi düşünelim. H küçüktür H + H. Bunun doğruluğunu matematik olarak hesaplamak gerekmez. Bir şey kendisinin iki katından küçüktür. Bizde bunların anlamı farklı. H yani Haluk Ulusoy küçüktür Hükümet artı Hukuk. Şimdi hukuk, Haluk Ulusoy'un ikinci defa aday olmasını engelliyordu. Seçilse bile seçimin iptal edileceğini birçok hukukçu Danıştay kararlarını emsal göstererek anlatıyorlardı. İlk darbeyi buradan aldı. Bu gizli darbeyi yasaya yerleştiren kişi de yeni futbol yasasının mimarı Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'di. Şimdi ben aylar önce sayın Şahin'le yalnız ikimizin bulunduğu özel bir konuşma yapmıştım. Bu konuşma hakkında da kimseye net bir açıklamada bulunmadım. Bu görüşmemizde sayın Şahin bana çeşitli şekillerde hükümetin genel kurulda Haluk Ulusoy'un arkasında olmayacağını ima etti. Kendisine açık seçik şunu sorabilirdim, "Yani sayın Bakan, Haluk Ulusoy'un bundan böyle başkan olmayacağını mı anlatmak istiyorsunuz?" Sormadım. Anladığımla yetindim.
Doğan, Cavcav, Yıldırım O günden bu güne geçen gelişmeler içinde, önce hükümetin Haluk Ulusoy'un arkasından çekildiği açıklandı. Bu çok önemliydi. Çünkü Ulusoy yılbaşında "2004'te bırakıyorum" sözünden dönüp yeniden aday olacağını açıklarken "İzin aldım" demişti ve bu iznin de başbakandan olduğunu ima etmişti. Ondan sonraki gelişmeler de bu yönde oldu. Ne var ki son iptal edilen genel kurulun ardından yeni genel kurula geçilirken önce hükümetin Ulusoy'un arkasından çekildiği arkasından da hatta Levent Bıçakçı'yı desteklediği hissedildi. Çünkü hükümete yakın isimler Bıçakçı'nın listesindeydi. İşte bu ortamda piyasaya Celal Doğan ve İlhan Cavcav çıktılar. Yanlarına Aziz Yıldırım'ı aldılar ve Ulusoy'a ya da kongrede onu temsil edecek yeni bir adaya karşı kurulacak grubu oluşturmaya başladılar. Hükümetin çekilmesi ve Celal Doğan liderliğindeki muhalefetin iyi çalışmaları, tablonun az farkla da olsa kendi aleyhine ortaya çıktığını gösterince Ulusoy çekildi. Ve beklendiği gibi Yılmaz'ı destekledi. Ne var ki Ulusoy'a yetmeyen oylar Yılmaz'a da yetmedi. Mesele bundan ibarettir.
Güçlü ve temiz Şimdi bundan sonra ne olur? Açıkçası bunu söylemek için erken. Ulusoy'dan kurtulalım da ne olursa olsun diyenler mutlu olacaklardır. Bu kesin. Futbola siyaset karışmasın diyenler Levent Bıçakçı'nın kadrosuna bakınca üzüleceklerdir. Bu da kesin. Ancak bizi bunlar ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren özellikle son 3 yılda gökkubbeye varan şaibe söylentileri. Her maçın, her sonucun, her şampiyonluğun, her küme düşme ve kümede kalmanın bir şaibeye bağlanması. Bu kadar kirli bir ortam, Türk futbolunu bataklığa götürüyordu. Bu kirli ortamın temizlenmesi için; 1- Tertemiz bir isim lazımdı. 2- Bu tertemiz ismin güçlü olması lazımdı. Levent Bıçakçı tertemiz bir isim. Bu tamam. Kadrosundaki isimler sayesinde başbakan Erdoğan başta AKP hükümetinin bu federasyona yeterince güç sağlayacağı da kesin. O zaman Levent Bıçakçı,ne göreve devam etmek için ne Eyüp Sultan'da kurban kesmek zorunda kalacak ne de Hadi Türkmen gibi ailesiyle ilgili tehditlerden çekinip 3 ay içinde istifa edecek. Bıçakçı, bu şansı iyi kullanırsa Türk futbolu şaibelerden kurtulur. Kullanamazsa başladığımızdan da geriye döneriz. Kullanabilir mi? İşte bunu bilmiyoruz. Çünkü Bıçakçı, başkanlık konusunda yepyeni, hiç akla gelmeyen, adı son anda ortaya çıkan bir isim. Onun seçimi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in seçimini hatırlatıyor bana. Hani zamanın başbakanı Bülent Ecevit, "Saat 5'e doğru konuşmalar kilitlenmişti. Birden aklıma adı geldi" demişti ya onun gibi bir şey. O zaman bekleyip görmekten ve de en azından başlangıçta bu 'temiz' federasyona yardımcı olmaktan başka çare yok.
|