Okur ilen dertleşmece
Yekten giriyorum konuya. Bugün giriş, gelişme, sonuç filan aramiiicaanız! İnsan familyasında yakın gözlülerin dikkatimi çekmeye başladığımı farkettim. Bu tipleri beğenmeye başladım. (Buş bey'in dışındakiler desem!?) 'Neden acaba?' diye düşündüm. Şöyle kanepeye falan uzanmadan, küçüklüğüme, babamla ilişkime kadar inmişim. Bi baktım mutfaktan annem bağrınmada; 'yakın gözlü n'oolucaaak!' Babama bağırıyor. Kim bilir neye kızmış? Babama kızdığında ya 'gözlüklü canavar' ya da 'yakın gözlü n'oolucak' derdi. Ben de dolaylı olarak babama kızardım tabii, annemi kızdırıyor diye. Anneciydim ben. Ne zaman babam öldü Hanya'yı Konya'yı anladım. Ne garip; böyle durumlarda geçici bir süre anneye düşman olunuyor. (E annem okuyor şimdi bunları!?) Size pitikolok (psikolog) muamelesi yaptığımın farkında değilim sanmayın bu arada. Lafın tam burasında Truffle çikolatalı Magnum dondurması girdi okurlan arama. Bi tane ondan tıkındım. Ruhsal durumlar itibarıyla gözönüne serdiğim çeşitlemelerden mütevellit doktor 'ne yerse yesin' dedi zira! O ne muhteşşş bir tat yarabbi. Mideye binlercesini göndererek intihar etmek?! Vay nat?! Magnum'dan filan anlamışınızdır; yaz bunalımcığı meselesi var hafiften. Küçük... Deniz-camız ilişkisi değil muradım. Hani suda camız gibi durup etrafa bakınmak, çimmek. Havuz var ona bakarsan; her gün gitmekteyim. Kas yapıcez (pazu yani) göz çıkartıcez. (Sahi Aydın'cım nerelerde? Tatillere mi çıkıldı?) Bunalmak için bir sebep de yok aslında düşünecek olursan. Bizim buralar (Cihangir'den kasıt olunuyor) neş'elendi son zamanlarda. Böyle nasıl denir bir sayfiye yeri ruhuna büründü. Deniz (Türkali) de 'zebehe kader açık' kontenjanından 'Leyla' diye bi yer açtı Akarsu Caddesi'ndeki Zürich Hotel'in giriş katına. Smyrna, Bizim Berşan'ın yeri Pencere filan zaten tamamdı.İyi oldu ne demeli .Gidip eş dost görüyorsun, yazın İstanbul'u bekleyenlerle ittifak halinde oluyorsun falan filan. Eve yürüyüş mesafesinde hepsi. Şu NATO esaretinde mesela çok işe yaramış olmalı bu çeşitlilik hadisesi. Ben o süreyi boğazcığım apseler yaptığından, sabah akşam birer gram antibiyotik iğnesi olarak tavana bakmak suretiyle geçirdim. Ve de kim biliiir ne dedikodular kaçırdım. Ajans Press'ten kupürler gelir bana her gün düzenli olarak. Geçenlerde Tarkan'ın konserine gitmiş idik hem menajerim hem arkadaşım olan Ulunay'la. Bi baktım gazetenin birinde yan yana fotoğrafımız çıkmış. Çağrışımdan yola çıkarak lafın burasında canım Nazan Öncel'in gönlüne sağlık demeyi araya sıkıştırmalıyım. Albümünün gönüllerdeki yerinin çoook uzun olması dileğiyle... Ne diyorduk? E fotoğraf bu çekersin çıkar. Fekaat Ulunay'ın resminin altına Orhan Topçuoğlu yazmışlar! 'Bak' dedim Orhan'a 'Necip Türk basını seni unutmamış; kargadan başka kuş, Şişhane'den başka yokuş tanımıyor!' Türk basını diye genelleme yapmak abes tabii, lafın gelişi o... Da, bu yeni türeyen, internet'teki komprime bilgilerle haber objelerine yaklaşan, dünyadan bihaber muhabirler (!) var lafın gidişi de onlara... Bilgisayarmış siz saygıdeğer olun bakalım önce. Bilgi saydırır, saygı da attığın taşı ürküttüğün kurbağaya değdirir. (Yine döktürdün ama Ayşegül, n'oolucak senin bu durumun!?) Biz bu yaratıcı arkadaşların, geçmiş dönemin en beğenilen kadın oyuncularından birinin resimaltı ile montafon ineğinin resim altının karışmış versiyonlarını bizden esirgemedikleri zamanları da hatırlarız. Bak yine cinlerim oynamaya başladı cumartesi cumartesi. Bu replikimden de Gülse Birsel kardeşimi anıp ona ve tüm oyuncularına birer gül uzatmak isterim. 'Avrupa Yakası'na bayılıyorum. Son olarak, astırolocik hezeyanlar babında gezegenlerin en azından Terazi'ler için düzgün seyrettiği bi dönemdeymişik. Bu da iyi haber. Hiç olmazsa... Di mi?
|