| |
|
|
Kırmızı ışık mı?.. O da ne demek?..
Geçen hafta, ana caddede kendilerine yeşil yanarken, yaya kaldırımından geçen iki genç kız, bir minibüsün altında kaldılar. Gazetelerde trajik haberi okudunuz. Katil sürücünün, üstelik ehliyeti de yoktu.. Oturmaya hakkının olmadığı bir direksiyonda üstelik kırmızı yanarken yaya geçidine dalıp ölüme sebep olan adama "Katil" deyişimi, sadece bu ülkenin hukuku yadırgayacak ve bu katil yakında gene ehliyetsiz bir başka minibüse oturacaktır, göreceksiniz. Çünkü her uygar ülkede, kasten adam öldürme olarak adlandırılan bu eylemin Türkiye'de cezası komiktir. İşte geçen yıl bu zamanlar Ercan Arıklı'yı öldüren şöför şimdi dışarıda.. Üstelik gene ayni otobüslerde direksiyon sallıyor.. Şimdi siz, Türkiye kentlerinde sokakların güvenilir olduğunu söyleyebilir misiniz?.. Bakın, İstanbul'un göbeği Akmerkez.. Arabası olan her İstanbullu buradan şöyle ya da böyle mutlak geçer.. Işıklar var.. Nispetiye Caddesi ile Tepecik Yolu kavşağında.. Bu ölümlü kırmızı ışık kazasından sonra bir gün dikkat ettim.. Orada durarak değil.. Tesadüfen arabamla geçerken.. Kırmızı ışık oyuncak bile değil.. Vızır vızır geçiyorlar.. 34 AY 65 69.. 34 TEC 05.. 34 TFJ 45.. 34 TBS 09!.. Ticari taksiler üstelik yasak olan U dönüşünü yaptılar.. Hangi kırmızı ışığın altında durursanız durun, beş dakika bile geçmez, kırmızıda geçen birini görmeniz için.. Bu neyi gösteriyor?.. İstanbul insanının pervasız olduğunu.. İstanbul halkı, Trafik Polisi diye bir kuruma zerre aldırış etmiyor. İstanbul halkı, Trafik Kuralı diye bir şeyi de tanımıyor.. Bu Türkiye adına çok büyük bir ayıptır. Uygarlığın en önemli göstergesi kent sokaklarıdır. İnsanlar gittikleri yeni ülkeler hakkında ilk hükmü trafikle verir, ilk damgayı trafikle vururlar. İstanbul, Türkiye'nin utanç verici bir aynasıdır.. Boğaz, rakı, kebap diye kendimizi kandırmayalım.. Ülkemize gelen turistlere özellikle trafik konusunda devletleri ya da seyahat şirketleri tarafından yapılan uyarılar, ayıptır, rezildir, yüz kızartıcıdır, ama ne yazık ki doğrudur ve haklıdır. Trafik Polisine ve trafik kurallarına saygının temeli kırmızı ışıktır. İnsanlara gece yarısı kuş uçmaz kervan geçmez dağ başında bile kırmızıyı bekleme duyusunu veremezseniz, trafik olarak tek ileri adım atmış olamazsınız. Peki çözüm ne?.. Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok.. Gider Amerika'ya bakarsın.. Sorunu nasıl çözmüş?.. Orada insanlar bizdeki gibi kırmızıda elleri kollarını sallayarak geçmezler. Tersine kırmızıda geçmeyi akıllarına bile getirmezler. Çünkü getirir ve geçerlerse mutlak yakalanacaklarını ve çok ağır cezalandırılacaklarını bilirler. Ceza gerçekten ağırdır. Hayır sadece polisin yazdığı değil.. Ehliyet kaybına yol açacak ağır puan kayıpları kırmızı geçişe verilir. Hele tekrarında cezalar iyice ağırlaşır. Ehliyetiniz hemen geri alınır ve sizden, Amerika'da adı "Aptal Kursu" denen, katılanların alaya alındığı kursa yeniden girip, sınavı yeniden kazanmanız istenir. Yetmez.. Kırmızı cezaları derhal sigorta kayıtlarına geçer, primleriniz hem de nasıl ağırlaşır. Hele kırmızıda geçerken kaza yapmışsanız tümden yanarsınız. Hayatınız kayar, resmen.. Özet.. Kırmızıda geçen, anasından doğduğuna pişman olur.. Bu yüzden de geçmez.. Bizde kırmızıda geçenin cezası komiktir. Yakalanma korkusu da sıfırdır. İşte Akmerkez önünden örnek verdim. Bu ışıkta, herhangi bir beş dakika beklemeyi İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü'ne teklif edebilirim.. Pervasızlığın boyutlarının nereye vardığını görmeleri için.. Yakalanma işini uygar ülkeler nasıl yapıyor.. Kolay.. Fotoğrafını çekiyor.. Günün teknolojisi, kırmızıda geçeni yakalamak için her ışığa bir polis koymuyor artık. Her ışığın tepesinde kamera var. Kırmızıda geçtin mi, ortalık aydınlanıyor. Resminin çekildiğini anlıyorsun.. Diyeceksiniz ki "Kolay mı?.. Kentleri bu makinelerle donatmanın maliyeti ne?.." Eğer mücadele yürekten isteniyorsa kolay.. Yap.. İşlet.. Bu ülke bugün bu sistemle enerjisini, elektriğini temin ediyor. Özel teşebbüse "Yap" dersin.. Yaparlar.. Fotoğraflar Trafik Şubesi'ne gelir. Cezaya çevrilir. Devlet ve "Yapan" özel kurum bu cezaları belli ölçüde paylaşırlar... Bana sorarsanız, tümü yapan şirkete verilse de olur. Cezalar devlet para kazansın diye değil, suç önlensin diye konur. Kırmızı cezasının kimin cebine gittiği umurumda değil.. Yeter ki bu pervasız geçme önlensin.. Türkiye'de sorun ne biliyor musunuz?.. Kimse kırmızıda pervasız geçmenin bir sorun olduğu düşüncesinde değil.. Basın dediğimiz kurum en suçlu olanı.. Üzerine gitse, bu yazdıklarımın gerçekleşmesi bir ay sürer en fazla.. Ama bizim medya için birbirini boğmak, rakipsiz, tekel kalmak önemlidir. Örneğin Sabah'ı kapattırabilmek için yazılan yazıların, baş yazıların onda biri, insanlar kırmızı ışıkta ölürken yazılmaz. İkinci suçlu iktidarlardır. Anlaşılmaz ve akıllara sığmaz bir popülizm içinde trafik cezalarını can yakar, hayat kaydırır, korkutucu ve etkili olur boyutlara getirmezler. Alkollü, ehliyetsiz, kırmızda geçen katillerin bile aklında ceza korkusu yoktur. İçişleri bakanlarının hiç ama hiçbiri, trafiği mutlak çözülmesi gereken bir uygarlık sorunu olarak ele almazlar, savunmazlar, üzerine gitmezler.. Trafiğe bakış, "Dostlar alışverişte görsün" kabilindendir. Bakın bugün İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu için, kırmızıda geçmek özgürlüğünü (!) yok etmek en fazla üç aylık bir meseledir. Eğer isterse.. Yasalarda gereken değişiklikleri yapmak bir tek parti iktidarı için en kolay şeydir. Yap İşlet metodu ile trafik ışıklarını fotoğraf makineleri ile donatmak daha da kolay.. İnsanı kahreden de bu.. Bu kadar kolay önlemler alınabilecekken, seyirci kalınıyor.. İnsanlar ölüyor.. Medya da umursamıyor.. Pisi pisine ölüyoruz.. Sahibimiz yok.. Yasama da, yürütme de, dördüncü güç medya da sorumsuz ve duyarsız.. Türkiye'nin geri kalmışlığının en büyük göstergesi de bu.. Yeni Asır, kapkaç yasasını neredeyse tek başına çıkarttı, bir bölge gazetesi olduğu halde.. Trafiğe sahiplenecek bir ulusal gazete çıkmayacak mı hala bu ülkede?.. Kırmızı korkusunu yerleştirmekte bu kadar aciz kalmaya devam mı edeceğiz?.. Ya da sokaklarda pisi pisine ölmeye..
|