Yaşar Kemal'le sokaklarda...
Birkaç zamandır heyecanla beklenen Beyoğlu'ndaki Fransız Sokağı nihayet açıldı.. Hem de curcunalı, izdihamlı, müzikli, tangolu, şenlikli, "nostaljik" ve az biraz "Fransız" bir törenle.. Kafe, bar ve atölyelerin ağırlıkta olduğu Fransız Sokağı'nın bir ucunda "Beyoğlu Dökümantasyon Merkezi"nin de açılış heyecanı vardı ve tam bana göreydi, kendimi oraya bir attım, bir daha da uzun bir süre çıkmadım. Böylece sokağın curcunasından uzak kaldım! Beyoğlu Gazetesi ve Fransız Sokağı yönetimi'nin işbirliğiyle gerçekleştirilen "Beyoğlu Dökümantasyon Merkezi"nde, "Bir Zamanlar Pera'da.." isimli sergi görücüye çıkıyordu ve muhteşem belgeler, afişler, dökümanlar sıralanmıştı; Araştırmacı Feza Kürkçüoğlu'nun özel arşivinden derlenen serginin ilk ziyaretçisi de Yaşar Kemal oldu. Muhsin Ertuğrul imzası taşıyan su faturasından, Nazım Hikmet'in 1935 tarihli "Unutulan Adam" piyesi için yaptığı telif sözleşmesine, Osmanlı döneminden kalma elektrik faturalarına kadar "yakası açılmadık" dökümanlar, hem Beyoğlu'nun, hem de ülkenin "evrimi"ne dair kimi ipuçları veriyordu.. (Mesela, Milinsky Çiçekçisi'nin 1936 tarihli ilanlarında başlıkta koca puntolarla, "Rus Çiçekçi" yazıyor. Devir değişiyor, oğul Milinsky'ler döneminde, yani 1950'lerde ve tabii ki "Soğuk Savaş" rüzgarlarının oldukça sert estiği dönemde, benzeri bir ilan daha veriliyor gazetelere; ancak bakıyoruz ki "Rus" adı birdenbire yok edilmiş! Zavallı Milinsky'ler korkudan, başlarına bir şey gelir endişesinden "Rus" olduklarını vurgulmaktan vazgeçiyor!)
***
Neyse.. Yaşar Ağabey'le o, akşam karşılaşmaktan, buluşmaktan, sohbetten, hatta, "görev" tamamlandıktan sonra sokaklarda onunla birlikte serseri serseri dolaşmaktan büyük keyif aldım, duygulandım. "Hey gidinin ve onca yılın heybetli Çukurovalısı" kendini birdenbire tören alanında ve mikrofon karşısında bulunca ne diyeceğini bilemedi önce. Nasıl utangaç, nasıl heyecanlıydı anlatamam... Kalabalığın ilgisi ve sık sık yükselen alkışlar, Usta'yı daha bir heyecanlandırmıştı. Kısa ama O'na çok yakışan "özlü" konuşmasında, geçmişten örnekler vererek "bu gün"ü anlattı Yaşar Kemal! "Bizim zamanımızda" diye başladı.. "Minik bir belge yüzünden yıllarca mapuslara düşülürdü! Bizim kuşak çok büyük belalardan, hapislerden geçti. Şimdi bakıyorum da bu kültür sokağında, pek güzel şeyler oluyor, pek hayırlı durumlar var. Coşkuyla devam etmesini çok isterim.. Ve inşallah sanatçılar artık aşağılanmaz. Çünkü sanatın olduğu yerden kötülük gelmez. İnsanoğlu artık o eski günleri bir daha yaşamaz umarım!" diye devam etti. Uzunca bir süredir sokaklara inmeyen, son romanını hazırlamakla meşgul olan Yaşar Ağabey, bu kültürel şenlikten pek mutlu oldu. Biraz nefes almak için oturdu, bir yudum suyunu içti, hoş sohbet etti ve "yolcu yolunda gerek" deyip kalabalığı yara yara, imza çaka çaka, selam sevgi göre göre ayrıldı Sokak'tan.. "Hemşehri kontenjanı"ndan mevcutlu olarak ben de tabii! Evet, vurmuşuz kendimizi Beyoğlu sokaklarına, yürüyoruz Yaşar Usta'yla.. Serde Adanalılık var ve tam da "keraat ve yemek vakti ya;" "Hadi Musa Kebapçısı'na gidelim" diyor! Musa'nın kalabalık ve fabrikasyon olduğunu bildiğimden oyunbozanlık ediyorum; daha rahat edeceği, daha sakin ve leziz kebaplarıyla ünlü "Adanalı Sadık Usta'yı öneriyorum. "Tamam" diyor. Ve Hasnun Galip Sokağı'na doğru yollanıyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse, yürürken ona ayak uydurmakta zorlanıyorum zaman zaman. O kadar hızlı adımlar atıyor ve heybetli yürüyor ki.. Bir ara takılıyor bana zaten; "20 kilo verdim evlat, boşuna uğraşma yetişemezsin!" Muhteşem, daha ne diyeyim! Bu arada İstiklal Caddesi boyunca Üstad'a yönelen saygı dolu bakışlardan, yine Beyoğlu gediklisi gençlerin gösterdiği muhteşem ilgiden sözetmek gerek. Ne kadar kıvanç verici, (at izinin it izine karıştığı bu toprakların bir edebiyatçısı için!) ne kadar umut ve ümit verici. Kebapları beklerken ve midemize doldururken boş kalmıyoruz, laflıyoruz elbet! Daha doğrusu Yaşar Ağabey anlatıyor, ben dinliyorum! Ve doğrusu da bu oluyor! Eylül'e yetiştireceği yeni kitabından, Beyoğlu'nun eski hallerinden, seyredip de içine sinmeyen "yeni vizyon" sinema filmlerinden, yayınevi kazıklarından, iyi gazetecilerden,(!) kötü gazetecilerden(!) Orhan Kemal'le "muhteşem ötesi" arkadaşlığından, Orhan Kemal'in "Bereketli Topraklar"ının "evrensel ve destansılığından", yine Sait Faik ve Orhan Kemal'in eserlerinin yerli ve şiirselliğinden ama yabancı dile çevirilerinin bu özelliklerinden dolayı daha bir zor kotarılabileciğinden. Bir de WAN Toplantısı'nda "konuşmacı" seçilmesinin (bilenin aksine!) Dünya Gazeteciler Birliği yönetiminin bir kararı olduğundan vs.
*** Ne içki, ne sigara yaşasın sağlıklı hayat! Saatler süren içkili, ikramlı, toplantılı duruma, rakıların kadehlerin yanyana dizildiği kebapçı masalarında oturmalara rağmen Üstad, tek bir kadehi dahi kendine "çok" görüyor ve en sağlıklı biçimde masadan kalkıyor. Yine Taksim Meydanı'na doğru ve yine hızlı adımlarla yürüyoruz Israr etmeme rağmen (bana zahmet olacağını söyleyip) "karşı yaka"ya, Kandilli'ye bırakmamı istemiyor, yoldan geçen bir taksiyi çeviriyor ve el sallayıp gidiyor "Kendine iyi bak evlat, yeni çıkan kitaplarını göndermeyi unutma!" diyerek.. Bana da "eyvallah" demek düşüyor.. Bir de.. Henüz üç beş yıl önce bir yazısından dolayı yargılanırken "İpe çekeceklerini bilsem yine yazmaya devam ederim" diye haykıran bir yazı sevdalısıyla muhteşem bir yaşanmışlık daha..
|