Matbaacılar, gününüz kutlu olsun!
Şimdilerde hayal gibi geliyor ama, 14-15 yaşlarında olmalıyım, bir matbaanın kapısından girdiğim zaman... İzmir'de, kollarını Basmane'ye uzatmış Gazi Bulvarı'nın ara sokaklarında iki katlı, büyükçe bir matbaa idi. Gövdesinin gölgesi hatıramdan silinse de adı, bugün gibi aklımda: Ticaret Matbaası... Alt katında çocukluğuma dev misali görünen makinelerde basılan evrak, ikinci katta bulunan "mücellithane"de elle tutulur hale gelirdi. Ben, mücellithanede çalışırdım. Yaz saati uygulandığından saat 07.00'de iş başı yapılır, 15.00'te ise paydos edilirdi. Çocuk olduğumuzdan ağır ve ince işler verilmezdi bizlere. Mesela, İzmir Belediyesi'nin o zamanki adı ESHOT olan otobüs işletmesinin biletlerinin basıldığını hatırlıyorum. Biz, birkaç çocuk, daha çok teksir sayfası boyundaki kğıtlara ellişerlik, yüzerlik desteler halinde sayarak bir öbek yapardık, bizden büyük abiler ise bunları bir makinede zımbalardı. Asıl işimiz ise öğlene doğru kestiren ustabaşını, patronun adamı gelirse, merdiven başında bekleyerek uyarmak; bir de öğleden önce köşe başındaki köfteciden usta ve kalfaların nevalesini almaktı... Bir yaz tatilim bu matbaada geçti. Ayrılışım ise, ne yalan söyleyeyim, bir "kaçış"la oldu. Yine böyle bir öğle vakti, elimde liste, köşe başındaki seyyar köfteciye gittim. Ya yarım ekmek yerine çeyrek diyerek ölçüleri şaşırdığımdan ya da geç kaldığımdan olacak ustadan kuvvetli bir azar işittim. Oysa hiçbir suçumun olmadığına inanıyordum. Paydosa yakın bir zamandı. "Başım ağrıyor, şuradan bir aspirin alayım" diye izin istedim. Usta, "Aşağıda ilaç var" dedi, "istersen doktora götürelim." Dinleyecek dermanım mı var? "Yok, ben alırım" diyerek kapı önüne attım bedenimi... Çıkış, o çıkış... Bir daha da matbaaya uğramadım. Ticaret Matbaası da böylece kaldı anılarımın kilerinde... Ne zamana kadar mı? Cumhuriyet gazetesinden emekli olacağım 1991 yılına kadar... 1991'de Cumhuriyet'te yirmi yılımı doldurduğum için emeklilik işlemlerine başladım. Kesintisiz çalıştığım için bir sorun çıkacağı görünmüyordu. Derken kağıtların Ankara'ya gitmesiyle işlemler yavaşlar gibi oldu. Nedeni de o üç çocukluk ayımı geçirdiğim Ticaret Matbaası'nın patronu, meğer haberim dahi olmadan beni sigortalı yapmış... Böylece emeklilik gün sayım, 1969'dan değil de, mesela 1959'dan başlayacaktı. Nitekim de öyle oldu... Şimdi diyeceksiniz ki nereden çıktı bu "matbuat" değil de, "matbaa" anıları... Biz Türkler'in saate ve takvime bakma ihtiyaçları bulunmadığından, pek bir şeylerin farkında olmuyoruz. İşte bugün de takvimlere göre yine farkında olmadıklarımızdan "Matbaacılar Günü"... "Antimuan" kokulu "matbuat"tan bilgisayar donanımlı "medya"ya dönüşen camianın halen de bir çalışanı olarak öncelikle matbaa çalışanlarının bu gününü kutlamak istiyorum. Ayrıca böyle bir günde, İzmir'e ara sıra gitsem de yerini kaç kez arayıp da bulamadığım, o emeğe saygılı patronu ile işinin ehli ustası ve kalfasının adlarını dahi hatırlayamadığım Ticaret Matbaası'nı nasıl unuturum? Bu arada Cumhuriyet'te çalıştığım yıllarda tanıdığım Necdet Hazan, Nurettin Sütkan, Necmi Usta, Hıdır Ercan, Tabip Derinbay, Sabahattin, Fikret, Hasan, Vehbi gibi matbaacı arkadaşlarım vardı ki, bunların kimi macerası "İkinci Baskı" başlıklı şiir kitabımda yer almaktadır. Çünkü, şimdinin "bilgisayar" ortamına benzemez, gerçekten bir "matbaa" idi o zamanın gazetelerinin dizilip basıldığı mek Onların hikde artık bir başka "Matbaacılar Günü"ne... Yine de "antimuan" kokulu "matbuat"tan bilgisayar donanımlı "medya"ya dönüşen camianın halen bir çalışanı olarak "matbaacılar", pek hatırlanmayıp adı takvimlerde kalsa da gününüz kutlu olsun diyorum.
|