CHP derdine yanarken...
CHP'nin yarın yapılacak Olağanüstü Kurultayı sonrasında da sosyal demokrat hareket için bir şey değişme yecek. Kurultay bittiğinde, bir yenisinin hazırlığının başlayacağını bugünden söylemek olası... Bunun temel nedeni, CHP'nin on yıllardır içine düştüğü kısır çekişme... Baykal, delegeyi, milletvekilini kendisine göre dizayn etmiş olsa bile, partiye nüksetmiş olan "müzmin muhalefet" hastalığı yeni hücreleri de sarmayı başardı. Nitekim, bir önceki olağan kurultaydan sonra Baykal delegelerin neredeyse tamamını ekibiyle belirledi. Bu yetmedi, 3 Kasım 2002 seçimi öncesinde CHP'nin geleneksel davranışı bir kenara bırakılıp, milletvekilleri doğrudan Genel Merkez tarafından tespit edildi. Sonuçta yine değişen bir şey olmadı, taht kavgası başladı. Olağanüstü kurultaya bu açıdan bakıldığında, yöntemi tartışılsa dahi, Baykal'ın çıkış noktasındaki haklılığını teslim etmek gerek. Fikir üretmeyen, seçimde çalışmayı dahi zul gören, ardından yenilginin sorumluluğunu tek başına genel başkana yükleyen bir yapıyla daha fazla yol alma olanağı yoktu. Bir yandan sintinede delik açan, diğer yandan "gemi su alıyor, bu kaptanla yol alamayız" diyen tayfayla yola devam edilemeyeceğini de herkesin kabul etmesi gerekir. Kaptanın ne kadar güvenli olduğuna karar verecek olan da tayfaların bir bölümü değildir. Geminin yolcuları da güven oylamasında birinci derecede yerini alır. Nitekim, Baykal da bunu yaptı. Olağanüstü kurultayda, "Genel Başkan'a güvenoyu"nu birinci madde olarak koydu. Bununla "sana güvenmiyoruz" diyenlerin durumunu da tartışmaya açtı. Nitekim, bir haftadır kamuoyu da Baykal'ın çıkış noktasından çok, uygulama yöntemini tartışılıyor. CHP gibi özgürlüklere açık olması gereken bir partide Kurultay'ın izleyiciye kapatılması eleştiriliyor. Meseleye, "Baykal gitsin de sonrası nı düşünürüz" mantığı ile başlayanlar cephesinden bakıldığında, Baykal'ı eleştirecek başka yön bulunmuyor. Oylamaya katılmama Nitekim, İstanbul Milletvekili Kemal Derviş de dün Radikal'de yer alan yazısında benzer görüşleri savunuyor. Çıkış yolu "Ahmet gitsin de ne olursa olsun" olunca o zaman kişiler ön plana çıkıyor. Partinin ilkesi, ideolojisi ve gelecek planlaması bir kenara atılıyor. CHP geçmişte olduğu gibi; on yıl sonrasının, net şimdiki değerini hesaplamakta zorlanıyor. Siyasi maliyet hesabı yapamıyor. Ancak, bu hesabı bugünden Derviş'in yaptığını söylemek de zor olmasa gerek. Bunu dünkü yazısında da açıkça görüyoruz; "Birçoğumuzun içine sinmeyen bir ortamda kırgınlıklara katkıda bulunmaya zorlanmaktansa, anlamsız bir oylamaya katılmak en sağlıklı seçenek olarak görülüyor" diyor. Milletvekilleri ile delegelerden kaçının bu doğrultuda davranacağını görmek istediğini söylüyor. Açıkca, "Baykal için güvenoyu ver meyin, muhalif milletvekillerine de destek olmayın" diyor. Öteden beri savunduğu, sosyal demokrat sol harekette yeni bir yapılanmanın yolunu arıyor. Atı alan Üsküdar'ı geçiyor CHP bu işlerle uğraşırken, iktidar partisi AKP ise sol tabanı da yanına çekebilecek icraatlar ile yoluna devam ediyor. CHP'nin yıllardır savunduğu Türk Ceza Yasası dün TBMM'de birçok AB ülkesindeki ceza yasasından daha modern bir hale dönüştürülüyor. Bir zamanlar ABD başkanlarının Türk başbakanlarını telefonla araması dahi övünç kaynağı yapılırken, bugün ABD Başkanı 4 gün süresince Türkiye'de kalıyor. Ekonominin çok iyi bir noktada olduğunu bugün CHP'nin ekonomistleri dahi teslim ediyor. Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın avucunun içini ABD Başkanı'nın korumasının kontrol edip etmediğiyle uğraşılıyor. Dünyanın dört bir yanından gelmiş olan basın mensuplarının NATO zirvesindeki mükemmel medya merkezi dolayısıyla Atalay'a alkışlarla övgü düzdüğü bilinmiyor. CHP kendi derdiyle uğraşırken, atı alan Üsküdar'ı geçiyor.
|