Alışveriş...
Islak saçlarımın sıcak rüzgarlarla karışacağı, tenimin yanık, ayağımın açık olacağı bu günleri iple çektim. Bu kış geçmek, bitmek, gitmek bilmedi, bilemedi neredeyse... Hem hala da havalar, 'yanıyorum', dedirtecek denli sıcak değil, hırkasızsanız ısırmaya devam ediyor ama, buna da şükür. Ben her sene tam bu zamanlarda, 'yaşasın yaz geldi' heyecanıyla sürüsüne bereket alışveriş hatası yapıyorum. Sizlere hepsini yazacağım. İtiraflarımı ardı arkasına okuyacaksınız... İki gün evvel, zar zor da olsa birkaç saati kendime ve dolaplarıma ayırdım. Gerçeklerle yüzleşmeli, içinde bulunduğum durumu doğru tespit etmeliydim. Bir müfettiş edasıyla başladım giysilerimi karıştırmaya... Hiç kullanılmamış, üzerinde etiketi olan, askısıyla bütünleşmiş onca kıyafet buldum. Sanki bunları ben almamışım gibi epey de şaşırdım... İşin sırrına vakıf olmak için de, beden numarasının yazılı olduğu etiketlere baktım. Durumu da hemen çaktım tabiatıyla... Şöyle bir gerzeklik yapmışım son bir kaç yıldır. Bugün yarın ha zayıflarım, kendimi de baskı altına alırım, maksadı hasıl ederim niyetiyle, 38 ve üstü iken gidip 36 beden pantolon, etek ve elbiseler almışım. Onlar öylece sabırla durmuşlar, beklemişler, beklemişler.... Ne yaptım? Çok umutsuz olanları, asla içine giremeyeceğimi düşündüklerimle, gözüme renk ve kesim olarak manasız gelen parçaları aynı torbada topladım. Geçtim ikinci tura... Başladım, üzerime tam oturacak olsa bile, artık giymekten sıkıldığım, bıktığım, alt, üst ya da elbiseleri avlamaya. Bunları da birinci turdan elde edilen ganimetlere ekledim, ihtiyacı olanlara iletmek üzere... Mevsimi gelmiş, susamışım ya denize... Aklıma bikinilerim düştü. Açtım çekmeceyi, bir de ne göreyim! Bu sene bikini almama, hatta bikini modellerine bakmayı düşünmeme bile gerek yok. Üzülsem mi sevinsem mi şaşırdım kaldım. Hem hiçbirinin lastiği erimemiş, kumaşı yıpranmamış. Capcanlı, rengarenk, yepyeni bana bakıyorlar. Bu uzun bakışma çekmecenin kapanıp, bu yaz başka bikini alınmayacak kararının verilmesiyle son buldu. Geçtim ayakkabı dolabının karşısına, farklı zamanlarda alınmış ama birbirini renk ve model olarak aşağı yukarı tekrarlayan, yazın kahramanı parmak arası terlikler, asla vazgeçmediğim stiletto'lar ve spor pabuçlarla burun buruna geldim. Artık ayakkabı konusunda da kendime dur demenin zamanının geldiğini çok iyi anladım. Bugüne kadar ayakkabı konusunda duraksız çılgınca ilerlemişim meğerse... Yıllar evvel bir dergide görmüştüm. Benden bin beter, ünlü bir yabancı sanatçı (adını hatırlamıyorum), polaroid çekilmiş fotoğraflarını ayakkabı kutularının üzerine yapıştırmıştı. İyi akıl dedim. Ayakkabıların fotoğrafını çekecek kadar abartmadım ama, üstlerine minik etiketler yapıştırıp renk ve modellerini yazdım, oldu bitti. Hem giyeceğim zaman deli gibi aramaktan kurtuluyorum, hem de bir bakışta neyim var neyim yok anlıyorum. Alışverişte de çizgiyi aşmamış oluyorum... En büyük hatamın çanta merakım olduğunu söyleyebilirim. Siz siz olun benim gibi yapmayın. Ya zaten şunun şurasında üç-dört ay... Sepetler, hasırlar, viniller, renkliler envai çeşidi de olsun demeyin şu çantaların. Vaktiyle aldıklarımı koyacak yer bulamıyorum, bazılarının hatırası var, bazıları da çok güzel, kalsın, diyorum, yerim daraldıkça daralıyor. Ve son olarak kozmetikler... Bir kere sırf rengi hoşunuza gitti diye, yazın, bu modaymış diye çok makyaj malzemesi almayın. Ojeler katılaşıyor, rujların kokuları farklılaşıyor, kısaca hepsinin kullanma süresi var. Sonunda çöpe atmak zorunda kalıyoruz. Şimdi benim gibi yapın, geçen yıldan kalan güneş ürünleriniz varsa, son kullanım tarihine bakın. Geçmişse atın. En gerekli ve koruyucu ürünleri de bir uzman tavsiyesiyle öğrenin, öyle satın alın. Hatasız alışverişler...
|