Avrupai adalet
Avrupa Birliği'nin, Türkiye insanının yaşam kalitesindeki önemi Yargıtay 9'uncu Ceza Dairesi'nin dünkü kararıyla bir kez daha kanıtlandı. Kürtçe TV yayınıyla aynı güne denk gelen bu karar Türkiye'yi Avrupa'ya bir adım daha yaklaştırdı. 1994 yılında Meclis kapısında gözaltına alınıp, başlarından itilerek polis arabalarına sokulan, halkoyuyla seçilmiş milletvekilleri, 10 yıldır demir parmaklıklar arkasındaydı. Onları cezaevine gönderen kararı veren hükümetin Başbakanı Tansu Çiller, yargı kararıyla değil, halkın oylarıyla Meclis'in dışına itildi. DEP'lilerin gerek gözaltına alınış biçimleri, gerek yargılanmaları ve gerekse haklarında verilen hüküm yurtiçi ve yurtdışında büyük rahatsızlıklar yarattı. Bu vekilleri asker üyenin de içinde yer aldığı bir Devlet Güvenlik Mahkemesi yargılayıp mahketti. Asker üyeden arındırılmış bu DGM ise yeniden yargılamada Leyla Zana, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan'a özgürlük hakkı tanımadı. Oysa bu karar Avrupa'da büyük yankı uyandırmış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi "adil yargılama yapılmadığı" gerekçesiyle Türkiye'yi tazminata mahketmişti. Yargıtay'ın bu kararı, geçmişin hatalarının kabulü bir bakıma. Aynı zamanda Türkiye'nin önünde yepyeni bir ufuk açan bir karar bu. Düşünsenize 1994'te doğan bir çocuk, doğum gününden ne kadar farklı bir ülkede yaşayacak. 1994'te vekilini Kürt olduğu için Meclis'ten ite kaka atarak bir demokrasi ayıbı işleyen Türkiye'den, Kürtçe'yi resmen tanıyan bir Türkiye'ye geldik. 1994'te bir yaşında olan bir bebek, yarı-demokratik, büyük oranda yasaklayıcı ve baskıcı bir ülkede emekliyordu. Bugün 10 yaşına gelen o çocuk, demokratik, daha az yasaklayıcı ve baskıcı, Avrupa standartlarına bir adım daha yaklaşmış bir ülkede geleceğe güvenli adımlar atıyor. Açıkça kabul etmek gerekir ki, bu değişimi sadece iç baskılar ve ülkenin kendi dinamikleriyle gerçekleştirmedik. Bunda Avrupa Birliği hayalinin rolü büyük oldu. Yargıtay'ın bu kararı, Avrupa Birliği'ndeki Türkiye karşıtlarının elinden bir başka önemli kozu daha aldı. Kürtçe yayın, DEP'lilerin özgürlüklerine kavuşması, hukuki reformların önündeki uygulama engelinin de kalktığının bir kanıtı oldu. Bundan sonra Türkiye ile ilgili kararın tüm sorumluluğu, başta Fransa olmak üzere Avrupa Birli- ği'nin üzerinde. Ya Türkiye'yi de içine alan, kültürlerin, dillerin ve dinlerin birleştiği dev bir birlik olacak ya da yeni çatışma olasılıklarına yol açan bir Hıristiyan Birliği olmayı tercih edecek. Türkiye, bugün Avrupa Birliği'ne kabul edilen birçok ülkeden daha fazla değişim ve reform gerçekleştirmiştir. O nedenle, ev ödevlerini yerine getirmiş, demokrasinin kalitesini yükseltmiş, yükseltme yolunda devam etme kararlılığını da kanıtlamış bir Türkiye'ye 'hayır' denilmesi tamamen siyasi bir karar olacaktır. Bu karar aynı zamanda Türkiye'nin gerilimlerini daha da azaltacaktır. Yargıtay kararı vicdanları da rahatlatmıştır. Türkiye'de 10 yıl süreyle kimlerin cezaevinde kaldığı araştırılsa, DEP'lilerin çektikleri cezanın ağırlığı daha iyi anlaşılır. Bu karar aynı zamanda DGM'lerin kaldırılmasının ne kadar doğru olduğunu da kanıtlamıştır. Devlet Güvenlik Mahkemeleri, adil olmayan yargılamanın sembolü haline gelmişti. Verdikleri kararların niteliği Yargıtay'ın dünkü kararıyla daha da iyi anlaşıldı. Avrupa Birliği hayali Türkiye'yi bu yapay yargılama sisteminden kurtardı. Elbette bu karardan rahatsız olanlar, bunu Avrupa'ya verilmiş bir taviz olarak görenler çıkacaktır. Çünkü onların Türk insanının yaşam kalitesini yükseltmek gibi bir derdi yok. Onlar, 1930'ların Türkiye'sinde taşlaşmış kalmış. Bu iktidar, kimi güçlü odakların direnişine, Türkiye'yi üçüncü dünya ülkesi olarak tutma çabalarına aldırmadan, halkın da tercihi olan çağdaş uygarlık yönünde güçlü adımlar atmaya devam ediyor. Yargının da bu yürüyüşe güçlü bir biçimde katılması ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyine daha hızlı taşıyacaktır. Yargıtay'ın kararıyla bu sabah daha güzel bir Türkiye'ye uyandığımızı söyleyebiliriz.
|