Yine IMF yine bankacılık yine ek tedbir
"Acaba hakimleriniz kendilerini baskı altında mı hissediyor? Karar verirken kaygı mı duyuyor?" Bu soru, önümüzdeki dönemde bankacılık sektörünün geleceğini etkileyecek kadar kritik bir soru. Soruyu önemli kılan, soran kişinin kimliği. IMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger, bu soruyu Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'a yöneltiyor.
Bir süredir, ek önlem paketine yoğunlaştığımız IMF, mali sektörü yeniden gözetim altına alıyor. IMF, şu konulara odaklanıyor:
1-Krizler sonrasında, bankaların sorunlu kredilerinde önemli artışlar oldu. Batık krediler problemi yapısal olarak çözülemedi. Yeni ve ileri adımlara ihtiyaç varken, bilançoları zafiyete uğratacak düzenlemeler yapıldı. Bankalar da sermaye yapılarını koruma çabasıyla, tahsil kabiliyeti zayıflamış kredilere karşılık ayırmak yerine, bu kredileri canlı tutmayı tercih etti.
2-Fon'a devredilen bankaların eski sahiplerine iade edilmesine olanak sağlayacak hukuki süreç başladı. Acaba, hakimler rahat karar alamıyor mu? Satılan, bir başka banka ile birleştirilen veya tasfiye edilen bankalar hakkında idari yargıdan yansıyan kararlar karşısında ne yapılabilir? Lisanslar iade edilmeyeceğine göre, alacak-verecek mahsuplaşması ne getirir, ne götürür?
3-Enflasyonun düştüğü ortamda eski kâr marjları olmayacak. Sermaye yeterliliğinde sorun olmasa bile sabit maliyetleri değişmeyen küçük ölçekli bankalar zorlanabilir. IMF'nin, Yapı Kredi Bankası'nın sahipliği ile yakından ilgilendiğini söylemekte de yarar var. Yapı Kredi ile ilgili nihai kararın yıl bitmeden verilmesi gerekiyor. BDDK'daki eğilim, kredibilitesi yüksek sermaye getirdikten sonra, Çukurova Grubu'nun dolaylı da olsa bankacılık yapabilmesine kapı aralama yönünde. Buna rağmen, IMF'nin Ankara ziyaretinden hemen sonra BDDK'nın, Çukurova Ödeme Planı'nı, yeni atanan Fon Kurulu'na bırakmak yerine koşullu red kararına bağlaması da manidar.
IMF ile yeni ilişkiler "IMF'nin yerini Avrupa Birliği alacak mı, almayacak mı?" Ankara kulislerinde sıkça sorulan bu sorunun yanıtını bugünden vermek güç. Ancak, 2003 yılı Ağustos ayında Türkiye ile borç yeniden yapılandırmasına giden IMF'nin, 2005 ve 2006 yılı tahsilatlarını garanti altına almak isteyeceği açıkça görülüyor.
IMF'nin en azından, 1998'deki gibi "Yakın İzleme Anlaşması" ile Türkiye'yi kontrol altında tutacağı, hatta yeni bir borç öteleme planına sıcak bakabileceği konuşuluyor. İyimserler cephesi, AB'nin hem siyasi hem de ekonomik anlamda çapa olduğunu, Türkiye'ye yeşil ışık yakacağını, önemli ölçüde yabancı sermaye geleceğini düşünüyor. İhtiyatlılar cephesi, AB'nin bir miktar mali destekle ara formül önereceğini savunuyor.
Kötümserler cephesi ise hükümetin, AB Projesi'nde hayal kırıklığına uğrayacağı, etkinlik alanı daraltılan askeri kanatla gergin günler yaşayacağı kehanetinde bulunuyor. Ekonomik ve siyasi risk analizleri IMF, AB, Kıbrıs ve MGK kararları üzerinden yapılıyor. Hesaplar, 2004 yılının sanıldığı kadar kolay bir yıl olmayacağına işaret ediyor.
IMF'yi ikna raporu Son olarak, Devlet Bakanı Babacan'ın, IMF'yi ikna planını anlatalım. Babacan, IMF'nin çok eleştirdiği "asgari ücret ayarlaması" konusunda Anne Krueger ve Rıza Moghadam'ı ikna etmiş görünüyor. Bize gelen bilgilere göre Babacan, IMF ekibine 3 sayfalık bir rapor sunmuş. Rapora göre,
* 1998'den bu yana iş gücü verimliliği yüzde 30 arttı. * Özel sektörde reel ücretler yüzde 20 azaldı. * Hükümet, memur maaşları ve kamu işçi ücretlerini hedef enflasyona göre ayarladı. * Asgari ücretteki reel artış, sosyal politika taahhüdü olarak öngörüldü. * Finansman için bütçede gerekli ödenek önlemi alındı. * Asgari ücret reel anlamda yüzde 18 artırıldı ama Merkez Bankası bu artışın enflasyon üzerinde binde 7 etkisi olacağını hesapladı. * İş dünyası da kendisine yüzde 20 oranında maliyet artışı getiren planı desteklediğini açıkladı. * İş dünyası da kendisine yüzde 20 oranında maliyet artışı getiren planı desteklediğini açıkladı. Sözün özü.. Babacan, IMF'nin tansiyonunu biraz düşürdü ama piyasa tansiyonu için yerel seçimleri bile beklemeden ekonomik önlem paketi açılması gerekli!
|