| |
DEP'liler tutuklanırken neredeydiniz?
Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle, Selim Sadak on yıl önce parlamentonun kapısında tutuklanmışlardı. O gün yazdığım "Sivil darbe çözüm olacak mı?" başlıklı yazımı bugün onlar serbest kaldığında bir daha yayınlıyorum. Bu ülkeyi yönetenlerin, bütün topluma nasıl gereksiz acılar çektirmiş olduğunu bir kez daha vurgulayabilmek için...
*** Kanada devletinin çok uzun süredir bir bölgesel sorunu var. Ülkenin Quebec bölgesi bağımsızlık istiyor. Bunu açıkça dile getiren bir parti var. Ve bu parti, bugün Kanada'nın "ana muhalefet" partisini oluşturuyor. Acaba, neden hukuka filan boş vererek, ana muhalefet partisi milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırıp, salla sırt polislere teslim etmiyorlar. Sivil bir darbe yapmıyorlar? Yoksa, bu Kanadalı dediğimiz millet, "vatan hainlerinden" mürekkep bir güruh mu? Tabii ki Kanadalılar vatan haini filan değiller, toplumsal olayların, kan dökülmeden, huzursuzluğu artırmadan hoşgörü ve uzlaşma ortamı içinde ancak "demokrasiyle" çözülebileceğini biliyorlar yalnızca. Halkın oyunu alarak parlamentoya gelen adamı polise teslim ettiğin an, artık parlamentonun dokunulmazlığından söz edilemeyeceğini çoktan öğrenmişler. Sertliğin, "uysa da, uymasa da sizi içeri atıyorum" türü askeri bir zihniyetin, topluma daha büyük belalar getireceğinin farkındalar. Bizde olmayan her türlü demokratik değer orada var. Onun için bizde insanlar ölüyor, orada bölücüler ana muhalefet olmalarına rağmen, tek kurşun atılmıyor.
*** Demokrasilerde, parlamentolar toplumsal yaşamın bir aynasıdır. Toplumun sağlığı ya da zaafı olduğu gibi parlamentolara yansır. Şimdi Türkiye'deki toplumsal rahatsızlıkları çözemeyen, hiçbir çare üretemeyen beceriksizlik, işi sertliğe vurarak, rahatsızlıkların parlamentoya yansıyan izdüşümlerini yok ederek sorunları çözebileceğini sanıyor. Bu, dereceyi kırarak yüksek ateşli bir hastalığı tedavi etmeye benziyor. Tabii ki, bu hastalıklar böyle çözülemeyecek, Türkiye'nin başındaki belalar, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar büyüyecek. Bunun hukuksal sorumlusu da Başbakan Tansu Çiller olacak. Tabii parlamentoya bu kadar rahat dokunulabileceğini kabul eden bir anlayışı Türkiye'de egemen kılan atmosferi de, "konuşan Türkiye" mucidi Süleyman Demirel'e ithaf etmek gerek. 1967 yılında, Süleyman Demirel Başbakandı. Türk devletinin görünmez yüzü, bugünkü cadı kazanlarını o zamanlar Türkiye İşçi Partisi için kaynatmaktaydı. O günleri çok yakından yaşayarak yetiştik biz. Buranın egemenlerinin nasıl hukuk tanımadan, istemedikleri düşünceleri kaba kuvvetle söndürmeye yatkın olduğunu çok iyi biliriz. Ne var ki, o zamanlar, hoşlanmadıkları düşünceleri dile getiren milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırdıklarında, hiç olmazsa Anayasa Mahkemesi'nin sonuçlarını beklerlerdi. Tabii bir de o zaman, parlamentonun altının oyulmasının ülkenin felaketi olacağını bilen bir İsmet Paşa vardı.
*** Bugün böyle bir denge de yok. Alt komisyonda bunu ima eden, siyasal nedenlerle dokunulmazlıkların kaldırılmasının Türkiye'yi daha büyük zorluklara sürükleyeceğini söyleyen Erdal İnönü'nün sesi duyulmadı. 1967 yılındaki sertlik ve Türkiye'nin sol potansiyelini meclis dışında bırakmak için seçim kanununun değiştirilmesi sonunda Türkiye'ye binlerce gencin ölümünü getirmişti.
*** Son gelişmeler sadece "milletvekillerinin dokunulmazlığını" değil "parlamentonun dokunulmazlığını" da kaldırmıştır. Bizim parlamento, bizzat kendi üyelerinin katkılarıyla, polisin çok rahat girip milletvekili tutuklayabileceği bir yere dönüştü. Polisin, Anayasa Mahkemesi'ne yapılan itiraz sonucunu bile beklemeden, ensesinden tutarak alıp götürdüğü insanlar milletvekilidir. Arkalarında halk oyu var. Ne kadar canımızı sıkarlarsa sıksınlar, ne kadar bize ters düşünceler ileri sürerlerse sürsünler, o insanları hedef alan hukuk dışı davranışlar demokrasinin de demokrasinin mabedi sayılan parlamentonun da altını oyar. Nitekim, Türkiye'de yaşanan budur.
*** Ve daha korkuncu, Türkiye son olaylarla PKK'nın oyununa gelmiştir. Bu gelişmeler en çok, Güneydoğu'da demokratik çözümleri önleyerek, olayları tırmandırıp, Kürt sorununun kan banyosu içinde dünya gündemine taşınmasını isteyen PKK'nın işine yarayacak. İktidar, Ankara'da hırçınlaşarak, demokrasinin kalesi parlamentonun dokunulmazlığını ve itibarını sarsarak, PKK'nın istediği yönde hareket etti. Demokrasiyi işleterek çok daha rahat çözebileceğimiz bir işi, askeri baskıya boyun eğerek "sivil darbe"ye havale ettik. Demokrasiyi yaralamanın bedelinin ne kadar ağır olduğunu, ne yazık ki, hep birlikte yaşayarak göreceğiz.
|