| |
Kemalist modernleşme- Demokratik modernleşme
GEÇEN hafta en fazla garipsediğim olay, Ankara'da 19 Mayıs törenlerinde, "Atatürk'ün gençliğe hitabesi"nin ardından "Gençliğin Atatürk'e Cevabını" okuyan İmam Hatip Lisesi ikinci sınıf öğrencisi Mustafa Keleş'i üç kuvvet komutanının alkışlamaması oldu. Cumhurbaşkanı alkışlıyor, Genelkurmay Başkanı alkışlıyor, üç kuvvet komutanı ise devletin lisesinde okuyan torunları yaşındaki bu gencecik çocuğu, onun ruhunda bırakacakları tahribatı ve verdikleri mesajın garipliğini hiç umursamadan alkışlamıyor. Devletin lisesine, onun öğrencisini alkışlamayacak kadar alerji duyan devletin askeri memurları... Galiba böyle absürd bir çelişki ancak bizde görülür.
*** Komutanlar, Atatürk'e bağlılığını ilan eden bir liseliyi alkışlamayarak neyin mesajını vermek istiyorlar? Gazetelere göre YÖK Yasası'nı protesto ediyorlar. Devletin lisesinden çıkanın devletin üniversitesine girmesi halinde "şeriat" geleceğini, bunun tersi olursa "laik cumhuriyetin" kurtulacağını var sayan zihniyet herhalde bu tavrıyla "Kemalist modernleşmeyi" korumak istiyor. Gerçekten de, toplumun üretim biçimini değiştirmeyi hiç düşünmeden, aynı imam hatipliler üniversiteye girerse şeriat olur, girmezse laiklik olur mantığında olduğu gibi. Şekli kalıplar ile toplumun değişeceğini sanmak, halka bir başöğretmen edasıyla akıl öğretmeye kalkmak, "Kemalist modernleşme"ye çok uygun...
*** Kemalist modernleşme, Batı türü bir tüketim modelini modernleşme olarak algıladı. Üretim biçimiyle neredeyse hiç ilgilenmedi. Düşünün ki Cumhuriyet'in kurulduğu tarihtekinden çok daha geniş bir köylü nüfusumuz var. Bu gerçek yok farz edilerek halkın yaşama kalıplarını değiştirmek için zorlamalar yapılınca da devlet ile halkın arası açıldı. Askeri bürokrasi şekli modernleşmenin bekçisi oldu. Kemalist modernleşme, halka yukarıdan bakan, onu küçümseyen ona sürekli akıl öğreten bir hal aldı.
*** Bugün, darbe peşinde koşanların, liseli çocuklara tavır koyanların, cüppeler giyip yollara dökülenlerin ıskaladığı konu, AB sürecinde Türkiye'nin modernleşmesinin özünün tamamiyle değiştiği... AB süreci, demokratikleşmeyi esas alıyor. Bu, halk gerçeğini kabul etmek, halkın üretim biçimi ile tüketim biçimi arasındaki ilişkiyi iyi kavramak anlamına geliyor. Bu da, Türkiye'nin kendisiyle barışması, normalleşmesi demek. Modernleşmenin iki ayağı var. Birincisi, toplumun duygularını ve düşüncelerini demokratik bir huzur ortamı içinde ifade edebilmesi. İkinci bacağı ise üretimin nitelik değiştirerek tarımdan sanayiye zıplaması...
*** Üretim biçimi Gümrük Birliği ile dönüşme sürecine girdi. Yapısal reformlar da buna eşlik ediyor... Esas büyük dönüşüm ise AB ile müzakereler sırasında ele alınacak tarım dosyası ile yaşanacak. Demokratikleşmenin hızlandığı, üretim biçiminin buna destek verecek bir noktaya taşındığı yeni bir dönem... Kimsenin halka "başöğretmenlik" yapmayacağı, halkın yaşama biçiminin demokratikleşmenin kuralları içinde ve değişen üretim biçimiyle doğal bir dönüşümden geçeceği, "Kemalist modernleşmenin" şekilsel yaklaşımından çok farklı yeni bir dönem...
*** Tek parti iktidarının tüketime endekslenmiş ve halkı horlayan anlayışının geride kalmakta olması, eski askeri darbe ortamlarından medet umanların tavırlarını da hem havada bırakıyor, hem de komik hale getiriyor. Kendilerini elit sanan ve jakoben üsluptan medet umanlar, modernleşmenin tarz değiştirdiğini ve AB sürecini fark edemiyor. Kemalist modernleşmeden demokratik modernleşme aşamasına geçiyoruz. Şekilde değil özde bir değişim bu. Dolayısıyla da daha gerçek ve daha kalıcı bir değişim. Bu köklü değişime, şekilsel kalıplara takılarak karşı çıkmak, bütün toplum için yararlı olan bu değişimi önlemez, sadece huzursuzluk yaratır. Huzursuzluğun da artık kimseye bir faydası yok.
|