| |
Kanuni ve Marslılar...
İki gündür Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği'nin düzenlediği AB-Türkiye Gazeteciler Konferansı'ndayım. Toplantı İstanbul'da Topkapı Sarayı'nın hemen altında, Sarayburnu'ndaki Sepetçiler Kasrı'nda yapılıyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun Yükselme Dönemi Padişahı olan Kanuni Sultan Süleyman donanmaya düşkünmüş. Seferden dönen donanmasını bir an önce görmek istermiş. Şimdi bizlerin AB'li gazeteciler ile yarını tartıştığımız ve benim çok sevdiğim mekanı da donanmayı bir an önce görmek için yaptırmış.
Bizler de AB-Türkiye ilişkilerini Aralık Zirvesi'nden önce buradan görmeye çalışıyoruz. Avrupalı gazeteciler biraz da AB'nin Avrupa Parlamentosu seçim sürecinin etkisiyle azıcık kötümser gibiler. Siyasi irade ile kamuoyunun arasındaki farklara vurgu yapıyorlar. Türkiye'nin ne kadar Avrupalı olduğunu sorguluyorlar. Tabii ağız birliği etmişçesine Türkiye'nin reform sürecindeki olağanüstü gayretini de vurguluyorlar. Türk katılımcılar da Kopenhag Kriterleri'ni yerine getirmiş bir Türkiye'ye daha fazla sorgu sual açmanın yersizliğine değiniyor. Kanuni'nin kasrında, Avrupalılar'ın yarını tartışırkenki endişeleriyle bizlerin beklentisi arasındaki farkı gidermeye uğraşıyoruz.
Ben de dün sabah Fransız Liberation Gazetesi'nden Marc Semo ile birlikte "AB ve Türkiye: Karşılıklı Algılamalar" oturumunda konuşmacıydım. Semo, Avrupa'nın özellikle Fransa'nın Türkiye'ye bakışını anlattı. Ben, güncel kaygıların biraz ötesine gitmeye çalıştım. Ulus-devlet anlayışının böldüğü, küreselleşmenin ise bütünleşmeye zorladığı dünyamızda yeni çağın yangınından söz ettim. Çağın kimliği değişirken herkesin bir kimlik krizi yaşaması normaldir. Avrupa Birliği de bir kimlik bunalımında. İnsanoğlunu ırk ve din koşullanmasından arıtarak, insanı her şeyin üzerinde sadece ve sadece insan olarak görecek yeni bir dönemin kabulü kolayından olmuyor. Ancak bu şartlanmalardan Marslılar örneği ile daha çabuk kurtulabiliriz. Dünya dokuz gezegenli güneş sisteminin minnacık bir gezegeni. İkide bir tekrarladığımız "Marslılar geldi, Marslılar gitti" konuşmalarının nedeni ise Mars gezegeninin dünyaya en yakın olması. Eğer Marslılar dünyaya saldırsa, bizlere "dünyalılar" diye mi bakar, Faslı, Japon, İspanyol diye mi? Bunu muhataplarımıza sordum... Marslıların gözünde biz "dünyalıyız." Ama biz kendimizi "dünyalı" olarak algılayamıyoruz. "Dünya vatandaşı" olduğumuzu bilincimize kazıyamadığımız vakit de işler zorlaşıyor. Toplumlar gelmekte olan yeni çağı eski alışkanlıklarıyla anlamaya çalışıyor.
Türkiye'nin Avrupa'ya tam üyeliği tartışması bizim türban tartışmamız gibi. Ya bunu bir realite olarak kabul edip yolumuza ve demokratikleşme sürecine devam edeceğiz ya da zaman ve enerji kaybedeceğiz. Avrupa da çok kendinden görmese de ya Türkiye'yi kabul edip yeni çağa uyum sağlayacak, Müslüman aleminin kültürüyle el sıkışacak, Türkiye'nin kaotik enerjisinden yararlanarak yenilenecek ya da Valery Giscard D'estaing'in Fransası, Avrupası olarak eskimeye devam edecek.
Tabii Türkiye önemli hatalar yaptı. Kırsal bölgelerdeki metropol görmemiş insanlarını hiçbir donatıma tabii kılmadan döviz kazanabilmek için Batı'ya yolladı. Avrupa Türkiye olarak oradaki kırsal kesim insanlarını tanıdı. Konuşmalarının tümünde bunun etkilerini hissetmemek mümkün değil. Türkiye'de üç Türkiye olduğunu, tarım, sanayi ve sanayi-sonrası dönemi bir arada yaşadığımızı onların algılamasını beklemek fazla iyimserlik olur...
Türkiye'nin sıkıntıları var... Avrupa'dan tarih beklediğimiz bir anda siyasete çekinmeden müdahale eden askeri bir kurum, anlamsız tartışmalara neden olan siyasi yapı yeniden çalkantılı bir dönemden korkarak türbülansa giren borsa...
Ancak gene de hızlı bir değişim içindeyiz... Hepimiz değişiyoruz... Hem de hızla... Olağanüstü aksilikler olmaz ise Aralık ayında müzakerelerin başlaması için yeşil ışık yakılacak. Mart ayında da muhtemelen görüşmeler başlayacak.
Kanuni, anlatılanlar doğruysa donanmayı bir an önce görmek için bulunduğumuz Sepetçiler Kasrı'nı yaptırmış. Buradan bakıldığında, tüm AB'li gazetecilerin dile getirdikleri endişelere rağmen bence durum çok umutlu görünüyor. Türkiye'nin önünü açacak olan siyasal bir karar AB'nin de yenilenmesine, kaybettiği enerjisini kazanmasına neden olacak çünkü...
|