| |
Fransa'da manşet, Türkiye'de haber değil...
Le Monde gazetesi, her salı on dört sayfalık bir ekonomi eki verir... O haftanın en önemli ekonomik olayı enine boyuna sayfalarca incelenir. Bu hafta ekonomi eki salı günü yerine çarşamba yayınlandı. Çarşamba günkü gazete ise Türkiye'ye perşembe günü ulaştı, yani ayın üçünde... Baktım, ekonomi ekinin manşeti İstanbul'daki bir toplantı. OECD üyesi otuz ülke ile üye olmayan kırk beş ülkenin "küçük ve orta boy işletmelerden" sorumlu bakanı 3 Haziran'da İstanbul'da toplanmış... Bu haberi görünce, bizim gazeteleri inceden inceye taradım. Bu haberin bir satırlık özetine sadece Referans gazetesinin on dokuzuncu sayfasının sol köşesindeki küçücük bir haberin içinde rastladım. Fransa'da manşet olan İstanbul'daki toplantı, Türkiye medyasında yer almıyordu...
Sanayi devriminden sanayi sonrası devrime geçmenin kestirmeden özetini "kol gücünden beyin gücüne geçmek" diye yapabiliriz. Sanayi devrimi buhar makinelerine dayanıyordu. Buhar makineleri, kol gücünün kendi başına çok uzun zamanda yapacaklarını çok daha büyük ölçeklerde ve çok daha kısa bir zamanda gerçekleştiriyordu. Sanayi-sonrası devrim ise beyni model alan bilgisayarların üstüne inşa edildi. Beynin kendi başına çok uzun zamanda yapacaklarını, çok daha geniş boyutlar içinde ve çok kısa zamanda gerçekleştiriyordu bilgisayarlar... Buhar makinesinden bilgisayara geçince, şirketlerin boyları posları da değişti. Eskiden teknoloji değişimi hızlı olmadığı için büyük devasa fabrikalar geçerliydi. Onlarda yeni bir teknolojik değişim için üretim durur, aletler değiştirilir, zaman uzar gider, maliyet yükselirdi. Şimdi bilgisayarlar her tür yeniliği yeni maliyetlere yol açmadan çok kısa bir sürede, hatta üretim sürerken hızla yerine getiriyor. Bu kadar hızlı bir değişimin yaşandığı dünyada, yeniliklere uyum kabiliyeti açısından küçük ve orta boy işletmeler çok önem kazandı. Teknik deyimle "esnek üretim paradigmasına" geçildi... Türkiye'nin bir türlü beceremediği ve içine sindiremediği, ama yeryüzünün çoktan gerçekleştirdiği özelleştirmenin önemi de buradan kaynaklandı. Sanayi devrimi sona erdiği için devasa fabrikalara, işletmelere ihtiyaç kalmamıştı. Hepsi elden çıkarıldı.
Düşünün ki, OECD üyesi otuz ülkedeki ücretli çalışanların üçte ikisi küçük ve orta boy işletmelerde çalışmakta... Bunlara kısaca KOBİ deniyor. Teknolojide en ileri olan en çok KOBİ'ye sahip... Bunların başında Amerika, Kanada, Avustralya, İsveç ve Finlandiya geliyor... OECD ülkelerinde şirketlerin yüzde 96 ile 99'u KOBİ... Tüm OECD ülkelerindeki ekonomik faaliyetin yüzde 40'ını KOBİ'ler gerçekleştiriyor. İmalat sanayiinin istihdamının yüzde 60 ila 70'i KOBİ'lerde... Fransa'nın ise sanayi istihdamının yüzde 60'ını, katma değerinin yüzde 53'ünü, yatırımlarının yüzde 41'ini, ihracatının yüzde 30'unu küçük ve orta boy işletmeler gerçekleştiriyor. Bu işletmelerin üçte biri dokuz ya da dokuzdan az insan çalıştırıyor. Yüzde otuzunun elli ila iki yüz elli arasında çalışanı var, geri kalanlar da on ila elli arasında çalışanı istihdam etmekte...
Tüm basının atladığı İstanbul'daki toplantıya gelince... OECD, 1980 yıllarının sonlarından beri ekonomik kalkınmada KOBİ'lerin önemini artırma gayreti içinde... Bu çabaların sonunda, KOBİ'lerden sorumlu bakanlar ilk kez 2000 yılında İtalya'da, Bologna'da toplandı. O toplantıda bir ilkeler bütünü oluşturuldu ve yayınlandı. O ilkeler bütünü, Amerika'nın küçük işletmeler için hayata geçirdiği politikalardan esinlendi... Amerika, küçük işletmeleri, kurduğu bir merkezden yönlendiriyor. Aynı şeyi İngiltere de 2000 yılında yaptı... Şimdi Fransa da aynı çaba içinde...
Avrupa Birliği sürecinde çok ihtiyacımız olan kendimizi tanıtma açısından da, çağa uyum açısından da çok önemli olan İstanbul'daki toplantıyı ıskalamış bulunuyoruz. Çağ ile aramızdaki kapatmaya çalıştığımız mesafenin bir cilvesi olsa gerek...
|