Beş yılda beş kanun eskittik çelişkileri bir türlü gideremedik
Bankalar Kanunu 1999 Haziran ayından bu yana altıncı kez değişiyor. Bankacılık beş yılda beş kanun eskitmiş olacak. Yeni taslağı irdelemeye öncelikle isminden başlamak gerekiyor. Bir kere Bankalar yerine Kredi Kuruluşları ismini benimseyemedim. Bu ülkede kredi öyle yaygın değil. Mevduat da koyulamayacağına göre, geriye para piyasası kanunu veya para kuruluşları kanunu kalıyor. Hemen paralelinde de Sermaye Piyasası Kanunu var zaten. Bu arada Sermaye Piyasası Kanunu'nun 1999 Aralık ayından beri aynı kaldığını belirtelim. Burada isim elbetteki o kadar önemli değil. Asıl tartışılması gereken içeriği. Banka-aracı ayrımı Taslakta isim Kredi Kuruluşları Kanunu diye geçince, neye odakladığı ortaya çıkıyor. Asıl hedef kurumlar. Böyle olunca elbette yeni kanunda da, örneğin bankacıları lisanslama gibi, bir maddeyle karşılaşmıyoruz. O da nereden çıktı, demeyin. Bugün sermaye piyasasında çalışanlar SPK'nın zor sayılan imtihanlarına giriyor ve bu piyasada çalışabilir ehliyetini alıyor. Bunun nedeni, tasarruf sahibinin doğru bilgilendirilmesi, yanıltılmaması. Tasarruf sahibi, bir aracı kuruma gittiğinde karşısında merkezi bir otoritenin lisansına sahip yatırım danışmanı veya portföy yöneticisini bulurken, bankada nasıl bir hizmet veya danışmanlık alacağı belli değil. Ama bankadaki görevli de pekala tasarruf sahiplerine belli tavsiyelerde bulunuyor. Mevduatı, bonoyu, dövizi veya fonları öneriyor.Tasarruf sahibi iki ayrı piyasada iki ayrı standartta hizmet alıyor. Bu bir çelişki. Bonoda merkezi saklama- Başka bir çelişkili alan devlet iç borçlanma senetlerinin ikincil piyasasında yaşanıyor. Ağırlıklı olarak bankalar alıp satıyor, ama SPK bankaları denetleyemiyor. Denetleyen BDDK. Maliyeti artırır diye hazine kağıtlarının isim bazında alınıp satılmasına karşı çıkan Hazine. Bankalar hazine bonosu alanların ismini gizli tutmak isteğiyle karşı çıktığı için, Merkez Bankası da bugüne kadar merkezi bir saklamaya karşı çıktı. Sonuçta merkezi ve müşteri adına saklama olmadığı için İmar Bankası'nda 22 bin kişinin bir katrilyon liralık devlet iç borçlanma senedi battı. Bundan şimdilik SPK'nın dört yöneticisi sorumlu tutuldu. Sorumluluk alanı SPK'nın, karşı çıkanlar başkaları, yargılanan SPK'lılar. İmar Bankası'nda devlet iç borçlanma senedi olayında SPK'nın kısmen sorumluluğu olabilir. Ama 10 yıl boyunca 1993'den 2003 yılına kadar olan dönemde Uzanlar'la sermaye piyasası alanında uğraşan ve halen 70'e yakın dava açan tek kurum SKP. Bu sırada SPK, hem siyasiler tarafından hem de diğer devlet kurumları tarafından yalnız bırakıldı. Hatta siyasiler tarafından engellendi de. SPK adeta Uzan yorgunluğu içinde fiktif Hazine kağıdı satışını atladı. Ama Uzan olayında geçmişe yönelik bir hesap sorulacaksa buna siyasilerden başlamalı, Enerji Bakanlığı, Özelleştirme İdaresi, Hazine ve BDDK (bankayı denetleyemedikleri için) noterlere (mevduatı ödemediğini tespite gelmedikleri için) kadar gitmeli. Hatta geçmişteki mahkeme kararları da tartışılmalı. Kanunda el konmuş bankaların küçük hissedarlarının durumunun ne olacağı yok. Taslak bu çelişkili alanlara çözüm getirmiyor. Devam edeceğim. Sonuç- "Ben arıyım diyorsun ama balın var mıdır?" Pir Sultan Abdal
|