Siz bugün Meclis'te olsaydınız...
Meclis bugün önemli bir oturum yapıyor. "Tarihi" de olabilir, takvimden kopup giden sıradan bir tarih yaprağı da kalabilir. ABD'nin Irak işgalinin ve İsrail'in Filistin şiddetinin ele alınacağı oturum, sadece kürsüde birkaç heyecanlı milletvekilinin konuşmasıyla kalmamalı... "Türkiye Büyük Millet Meclisi", "milletin vicdanı"nı da temsilen, onurlu, insani ve siyasi bir tavır da alabilmelidir. Sorun, toplumun içindeki öfke ile bir oturumluk buluşup onun gazını alan bir "parlamenter terapi" değil, oturumun iki muhatabı ABD ve İsrail'e, o duyarlılığın "demokratik ve siyasi" ilanıdır.
*** "İlan ve beyan", iş siyaset ve diplomasi olunca, sadece lafa tıkıştırılamaz. Halktaki vicdani isyanın Meclis'te ses buluyor olmasıyla da kalınamaz. Meclis "tercüme" ve "yansıtma" ameliyesinin dışında, o isyanı somut tavırlara dönüştürebilecek, dönüşmesini talep edebilecek yerdir. Bugün orada bir araya gelecek ve umarım doğru dürüst bir katılım sağlayacak milletvekillerinin önündeki görev, Türkiye'nin, bölgesindeki "insanlık suçları"nın ortağı olamayacağını açık biçimde ilan etmek... Ve ardından, bu tavrın İsrail'den başlayarak somutlaştırılmasının güzergahını çizmeye koyulmaktır. Meclis, Türkiye-İsrail ilişkilerini, "stratejik" sıfatlarına layık görülmüş işbirliğini masaya yatırabilecek eylemliliği ve bu "sıkıfıkılık"ın çözülmesinin, öncelikle "herhangi bir ülke" seviyesine indirilmesinin ısrarını gösterebilmelidir. "Milletin temsilcileri", bugünden başlayarak, "millet adına", Türkiye-İsrail "yanaşıklık"ın dökümünü çıkarabilmeli... Bunların ayrıntılı bilgisine sahip olmayı talep edebilmeli... Bir "ayıklama, arındırma" operasyonu için, hükümetin ve asker-sivil bürokrasinin zihniyetini, deyim yerindeyse, kuşatabilmelidir. İstihbarat alışverişi ise, o... Askeri işbirliği ise, o... Silah ihaleleri ise, o. Çünkü, bu üç alan, bu ülkeyi doğrudan İsrail'in inatçı, yıkıcı, hatta "ırkçı" devlet şiddetinin ortağı kılmakta... Lafla peynir gemilerinin yürüyemeyeceği denli pis bir çamurun içinde tutmaktadır. Karşılıklı, eşit işbirliği olmaktan çıkmış, "nötr" ekonomik, askeri fayda gerekçelerini ortadan kaldırmış, insanlık suçlarına en azından "stratejik seyircilik" ile Filistin halkını tüketen İsrail silahlarının finansörlüğü aşamasına ulaşmıştır. Basit bir misal vermek gerekirse; İsrail devletinin silah sanayii olan IMI firması, batma noktasındayken, Türkiye'nin verdiği "tank modernizasyonu" ihalesiyle belini doğrultma seviyesine gelmiştir. Yani, TV ekranlarında tanık olduğunuz ve muhtemelen öfke duyduğunuz "Şaron şiddeti"nin finansmanında sizin vergilerinizin de bir şekilde payı bulunmaktadır. Bu kadar basit ve o kadar katıdır: Siz burada öfkelenirken, vergilerinizle "bu devlet"e yarattığınız kaynakların bir kısmı, "o devlet"in insanlık suçlarına katılmaktadır.
*** Milletvekilleri, "reel politik"in mahkumu kalmadan, halkın ve insanlığın "vicdani-politik" sesi olabilmelidir. Bu onların tarihi, siyasi, insani sorumluluğudur. Sorun, herhangi bir ülkeyi ve halkı toptan karalamak değil, en azından ABD'li ve İsrailli vicdan sahibi muhalifler kadar, o ülke yönetimlerini uyarabilmek... Ve elbette bu ülkeyi, Türkiye'yi, o zulmün "stratejik işbirlikçisi" utancından kurtarabilmektir. İşgal ettikleri toprakların halklarını aşağılayan ve kırımdan geçirenlere karşı mazlumların yanında olup olmamak... İşte, mazlum bir halkın temsilcisi olarak doğmuş Meclis'in gündemi bu!
|